Akdeniz sınırında 360 km2’lik bir şerit olan Gazze, Filistin’in bir parçasıdır.

Ve de 7 Ekim 2023’ten bugüne, tam 241 gündür bombalanmakta ve İsrail işgali altındadır.

Ama Gazze’nin:

-Tankı yoktur.

-Topu yoktur.

-Uçağı yoktur.

-Helikopteri yoktur.

-Gemileri yoktur.

-Milli bir ordusu yoktur.

-Donanımlı bir savaş gücü yoktur.

Siyonist İsrail ise ABD ve Batının desteği ile Gazze’yi havadan, karadan, denizden 8 aydır bombalamaktadır. Ve Gazze bir enkaz yığını olmuştur. Ve de 2 milyon Gazzelinin sığınacak yeri kalmamıştır.

Yani Gazzeli anneler çaresizdir Gazzeli babalar çaresizdir Gazzeli yaşlılar çaresizdir Gazzeli gençler çaresizdir

Ve de Gazzeli çocuklar tümüyle çaresizdir

İşte böyle bir durumda:

İsrail, Refah'taki özellikle çocuklu ailelerin sığındığı çadır kampını üst üste bombalarken ve çadırlarda kalan onlarca Filistinli ölürken

İsrail Savunma Bakanı, “Bunlar insan bile değil, bunlar insanımsı, bunlar bizlere köle olarak yaratılmış mahlûklar!” derken

İslam âlemi dâhil tüm dünya, bu katliamı sadece ve sadece izlemekte, sadece ve sadece seyretmektedir!

Sanki bir film seyreder gibi Sanki bir dizi seyreder gibi

Ama Gazze bu soykırıma, bu kanlı vahşete karşı halk güçleriyle direnmekte, kendini savunmaya çalışmaktadır.

***

Oysaki İsrail aleyhine soykırım davası da açılmıştı.

Evet, Güney Afrika Cumhuriyeti, Gazze'de “soykırım” yaptığı gerekçesiyle İsrail aleyhine, 29 Aralık’ta Uluslararası Adalet Divanı'nda dava açtı.

Davanın ilk duruşması 11-12 Ocak'ta yapıldı, 26 Ocak’ta bir ara karar verildi.

Ve bu kararda, “İsrail, resmen soykırım zanlısı olarak yargılanacak denildi.

İşte bu kararla Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Gazze halkının yanında yer almış, dünya halklarının vicdanından yükselen sesi duyurmuş oldu.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), BM’nin yargı organıdır. Merkezi Hollanda'nın Lahey kentindedir. Devletlerarasındaki ihtilaflarda hüküm veren en üst düzey mahkemedir.   Ve 15 yargıçtan oluşan bu mahkemenin kuruluş tarihi 26 Haziran 1945’tir.

Ve yine Güney Afrika’nın, 17 Kasım 2023’te UCM’ye de başvurarak, İsrail’in savaş ve soykırım suçları işlediğine dair belgeleri sunmasıyla da soruşturma açılmıştı.

UCM, savaş ve soykırım suçlularını yargılayarak cezalandıran ilk Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir.

Kuruluş tarihi 1 Temmuz 2002’dir. Merkezi Hollanda’nın Lahey kentindedir. Mahkeme 18 yargıçtan oluşmaktadır.

İşte bugün İsrail, bu iki uluslararası mahkemede sanık sandalyesindedir.

Elbette İsrail’in sanık sandalyesine oturtulması, 1948 yılında Filistin topraklarında bir “garnizon devlet” olarak kurulan İsrail’in, 76 yıldır devam eden saldırganlığının bir yenilgisi olmuştur.

Nitekim 20 Mayıs’ta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı, ABD’nin tüm tehdit ve baskısına rağmen, Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama talebinde bulunmuştur.

***

Ama Uluslararası Adalet Divanı’nın, “Refah’taki operasyonların durdurulması” kararına rağmen İsrail, Refah’a yönelik işgal ve saldırılarını sürdürmektedir.

Ve Refah kentinde, özellikle çocuklu ailelerin kaldığı çadır kampının bombalanması,  dünya halkları tarafından büyük bir nefretle kınanmıştır.

Batı başkentlerinde ve sokaklarında İsrail karşıtı tepkiler, Filistin Bayrakları taşınarak daha da yükselmiştir.

Üniversitelerde, sanat dünyasında, sosyal medyada, yazılı ve görsel medyada İsrail karşıtı rüzgâr daha da artmıştır.

Ve Güney Afrika Devleti’nin öncülüğünde, “soykırım” başlığıyla devam eden uluslararası yargılama sürerken, İsrail yönetiminin küresel bir nefret objesi haline gelmesi, her geçen gün daha da artar olmuştur.

Ama yine de özellikle bilmemiz gerekir ki:

Sorun, yalnız Gazze sorunu değildir. Sorun, yalnız bugünün sorunu da değildir. Sorun, Filistin halkının 76 yıldır süren “egemen bir devlet” olma sorunudur.

Ve de 28 Mayıs’ta İspanya, İrlanda ve Norveç gibi üç Avrupa ülkesinin de Filistin’i devlet olarak tanıması ile bu sorunun çözümünün önü açılacak gibidir.

O halde bu konuda, bugüne kadar atılan adımlar nedir? Bir görelim...