30 Ağustos günü Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreninde teğmenlerin kılıçlı yemin gösterisi, çok sert ölçüde bir gündem yaratır oldu.

Okunan yemin metni, ilk defa 29 Ocak 1999'da tören yönergesine eklenmiş, 29 Mart 2023'te yönergede yapılan değişiklikle kaldırılmış.

Bu nedenle teğmenlerin kılıçlı yemin gösterisi, bir yönden disiplinsizlik ve organize bir hareket olarak görülmüş, bir yönden de iktidara karşı duruş gibi bir algı yaratmıştır.

Ve basına yansıyan bilgilere göre:

Organize hareket eden olarak suçlanan teğmenler ile sorumluluğu olan personel, disiplin mevzuatı kapsamında Yüksek Disiplin Kuruluna (YDK) sevk edilmiştir.

Özellikle sorumlu olarak görülen komutanlar ise ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilmiştir.

*     *     *

Aslında bugüne kadar ordudan ihraç komünistlik, Kürtçülük ve irticadan olmuştur.

Nitekim 1982 yılından 2002 yılına kadar bu nedenlerle suçlanan toplam 1.700 subay ve astsubay ordudan ihraç edilmiştir.

15 Temmuz’un ertesinde, OHAL kapsamında ise 1.684 personelin ordu ile ilişkisine son verilmiştir.

Ama “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen yeni mezun teğmenlerin ordudan ihraç edilmesi, toplum vicdanında pek kabul görmeyecektir.

Ve de toplum vicdanını sarsarak yeni bir siyasal kavganın fitilini ateşler olacaktır.

*     *     *

Zaten Ortadoğu ve tüm bölge büyük bir kaosa sürüklenirken, ülkemizde de siyasal kavga:

Bir yandan din eksenli ve etnik eksenli olarak gelişmiş ve de geliştirilmişti.

Diğer bir yandan da bu kavga, görünüşte dincilik ve de Atatürkçülük eksenine hapsedilir olmuştu.

Oysaki biz ne dersek diyelim, hangi gözle bakarsak bakalım kabul etmeliyiz ki, İslam bu toplumun inanç mayası, Atatürk ve Atatürkçülük ya da ideolojik ifadesiyle “Kemalizm” bu toplumun ideolojik ve kuruluş mayasıdır.

İşte bu iki olguyu karşı karşıya getirerek yapılan kavga, laikliği korumakta da demokrasiyi oturtmakta da birincil derecede engel olmuştur.

Ve de özellikle bu iki olguyu bir sığınak olarak kullanmak ise ne İslamcılık ne de Atatürkçülük olmuştur.

İslam, asırlarca Mevlana’nın, Hacı Bektaşi Veli’nin, Yunus’un sözleriyle bu toplumun dokusuna işlenmiştir.

Atatürkçülük ise Kurtuluş Savaşı’ndaki “emperyalizm karşıtı” ve “bağımsızlık” olarak yükselen ruhuyla bu ülkenin kuruluş mayası olmuştur.

Ama ne yazık ki, bu ülkede demokrasi kavgası, inancın Allah ile kul arasında olduğunu görmek istemeyen bir zihniyetle, bayrak sallayarak Atatürkçü olunacağını sanan iki zihniyetin kavgasına dönüştürülmüştür.

Ve de öyle olunmuştur ki:

-Darbeler Atatürk adına yapılmıştır.

-Muhtıralar Atatürk adına verilmiştir.

-12 Eylül darbesiyle toplum Atatürk adına susturulmuştur.

-24 Ocak kararlarıyla ülke ekonomisi ve siyaseti, Batı’ya Atatürk adına teslim edilmiştir.

Diyebiliriz ki, Atatürk’e en büyük hakaret ve de en büyük ihanet böyle yapılmıştır.          Ve de:

-Menemen’de Kubilay din adına katledilmiştir.

-Sivas katliamında halk din adına kışkırtılmıştır.

-Çorum katliamında halk din adına tahrik edilmiştir.

-Ve de Maraş katliamı din adına yapılmıştır.

Yani diyebiliriz ki, İslam’a en büyük hakaret, en büyük ihanet de böyle yapılmıştır.

*     *     *

Evet, artık bu ülkenin:

-Atatürk’ü popülist bir kalkan olarak kullanmayan...

-Dini din bezirgânlığı ve siyasi bezirgânlık olarak kullanmayan...

-Bu ülkeyi, dincilik ve Atatürkçülük kavgasının içinde boğmayan...

Yani bu ülkenin ufkunu ve önünü açabilecek siyasi kimliklere, siyasetlere ve de toplumsal bir anlayışa ihtiyacı vardır.

İşte bu nedenlerle:

-Bulunduğumuz bölgedeki gelişmelere karşı iç cephenin güçlendirilmesi istenirken…

-Ve de ülkede yumuşama ve toplumsal barış söylemleri dolaşıma sunulmuşken…

Teğmenlerin mezuniyet törenindeki görüntüsü, istenen milli heyecanı tetikleyen bir olgu olarak görülmeli, toplumsal yarılmaya yeni bir kapı açılmamalıdır.

Zaten bu toplumun Atatürk’le bir sorunu yoktur. Bu toplumun kurucu iradeye saygısı ve sevgisi yüksektir.

Nitekim Ankara Sosyal Bilimler Vakfı tarafından yapılan, “2024 Değerler Araştırması” sonucunda bu olgu, çarpıcı biçimde görünür olmuştur. (Yarınki yazımın konusu)