Sahi sizce lüks nedir?
Koluna 40-50 bin liralık el çantası takıp dolaşmak mıdır? Düğün salonunda boynunda ve kolundaki altın prangalarla gezinmek midir? Kent içinde işten eve, evden işe gidip gelmek ya da hanımın günlerine gidebilmesi için 4X4 araç almak mıdır? 110 km hız sınırında 3 bin beygir gücündeki araçla yarım gaz gitmek midir? Sırf marka olduğu için diğerinin 2-3 katı para verip aldığınız spor ayakkabıyla dolaşıp hava atmak mıdır? Çoluk çocuk evden uçup gittikten sonra Köroğlu-Ayvaz misali iki kişi kalıp, 6+2 üç katlı villalarda bir aşağı bir yukarı inip çıkmak mıdır?
Son yılların en salgın hastalığı sanırım lüks yaşantıya duyulan özlem. Öyle bulaşıcı ki, ucundan bucağından az ya da çok hepimizi etkisi altına alıp binlerce liramızı boşuna harcatıp duruyor. “Falanca almış, biz de alalım.”, “Filanca giyiyor, ben niye giymiyorum?”, “Onun telefonu … da benimki niye …” türünden kıyaslamalarla çok daha gerekli yerlere harcanacak paramızı har vurup harman savuruyoruz.
Büyük bir kentte gariban olduğu her halinden belli bir adama mikrofon uzatıp sormuşlar: -“Eline çok büyük miktarda bir para geçse ne yaparsın?” Adam, kısa bir süre düşündükten sonra; -“Köye gidip tarla alırım.” demiş. Bunun üzerine; -“Çok fazla paran var, daha daha ne yaparsın?” deyince de; -“Tarlayı daha büyük alırım.” demiş. –“Ya, çok çok fazla paran var, ona göre söyle.” diye ısrar edince de; -“Tarlanın bir kenarına ev yaparım.” demiş. –“Çok çok fazla paran var diyoruz, daha ne yaparsın?” diye sorunca da; –“O zaman evi iki katlı yaparım.” demiş.
Hafifçe de olsa gülümsediniz değil mi? Aslında garibin söyledikleri kendi penceresinden bakıldığında çok mantıklı. Çünkü onun özlemini duyduğu kendi dünyasındaki en lüks yaşantı bu. Bu kadarı ona yetiyor ve daha ötesini düşünemiyor bile. Üstelik de bunu gerçekleştirdiğinde belki de dünyanın en mutlu insanı o olacak.
Bir de olayın farklı bir yönü daha var: Adamın gelirine bakıyorsun; eh, zar zor geçinmesine ancak yetecek kadar vasat bir kazancı var. Bir de yaşantısına bakıyorsun ki dudakların uçukluyor. O hayatı o gelirin kat be kat fazlasına bile yaşayamazsın ama adam bir şekilde yaşıyor işte. Şimdi bu adamı takdir mi edersiniz, yoksa atasözündeki gibi “Ayranı yok içmeye, tahtırevan ile gider ….!” diye ayıplar mısınız?
Yazıyı, 94 yaşındaki ünlü ABD’li sinema sanatçısı Clint Eastwood’dan muhteşem bir hayat dersi ile bitireyim de hepimizin kulağına küpe olsun;
“Sahi sen lüks nedir, bilir misin?”
“Saatte, bilezikte lüksü arama;
Ya da çatalda, bıçakta, yelkende.
Lüks, kahkaha ve arkadaşlardır.
Yüzüne düşen yağmur damlaları,
Sarılmalar, öpücüklerdir.
Mağazalarda, hediyelerde lüksü arama.
Ya da partilerde, etkinliklerde.
Lüks, insanlar tarafından sevilmektir.
Ebeveynlerinin hayatta olmasıdır.
Torunlarınla oynayabilmektir.
Yani kısaca;
Lüks, paranın satın alamadığı şeylerdir.”
DÜŞÜNEN SÖZLER:
· Bir ulus ne kadar derin bir ekonomik bunalım içinde ise, ziynet ve süs eşyası ile o kadar savurgandır. A. LOUS
· Krallıkları yoksulluk, cumhuriyetleri lüks yıkar. MONTESQUİEU
· Konfor, bir misafir olarak gelir; gitmemek için elinden geleni yapar, sonunda bizi esir ederek kalır. L. S. BİCKMORE
· Küçük şeylerden zevk alabilmek; lüks yerine zarafet aramak; saygı istemek yerine değerli olmak; zengin olmak yerine kimseye muhtaç olmamak; sıkı çalışmak, sessizce düşünmek ve dürüst konuşmak; yıldızları, kuşları, bebekleri ve bilgileri açık kalple dinlemek; İşte benim senfonim. W. E. CHANNİNG