Dünkü yazımın sonunu, “Ağır bir ifade olacak ama 12 Eylül sürecinde yaşananlarla, toplumdaki bir ikiyüzlülük de görünür olmuştu” diye bağlamıştım.
* * *
Evet, 12 Eylül sürecinde:
Meclisi kapatılmış, partileri kapatılmış, liderleri cezaevine doldurulmuş bir ülkede, darbenin lideri Kenan Paşa'yı kutlayan o günlerin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk göründü.
Anayasası çöpe atılmış bir ülkede, Kenan Paşayı kutlayan Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı göründü.
Adaleti darbecilerin bildirilerine hapsedilmiş bir ülkede, Kenan Evren’i kutlayan Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkanları göründü.
Kenan Evren’i ayakta alkışlayıp başarı dileklerini sunan rektörler göründü.
Kenan Evren’i çiçeklerle kutlayıp başarı dileklerini sunan ünlü gazete patronları, ünlü yazarlar göründü.
Ve Kenan Evren'i “Fahri Profesörlük ve Fahri Doktora” unvanı ile onore edenler göründü.
Darbecileri kutlayarak başarılar dileyen, küresel sermayenin Türkiye temsilcisi TÜSİAD ve iş dünyasının liderleri göründü.
Ve de o gün 12 Eylül darbecilerinin isimlerini caddelere, sokaklara, okullara, mahalle ve köylere verenler göründü.
* * *
Devam edelim:
Bu toplum, darbenin başı olan Kenan Evren’i % 92 oyla Cumhurbaşkanı seçti.
Bu toplum, darbecilerin hazırlattığı 1982 darbe anayasasını % 92 oyla kabul etti.
Ve bu ülke, tam 41 yıldır bu anayasa ile yönetildi ve de yönetilmekte.
Ve yine süreç içinde, silahın gölgesi olmadan bir anayasa yapmaya cesaret edemeyen, özgüvenden yoksun siyasi kimlikler göründü.
Daha da önemlisi, Kemalizm’i darbelere maske yapanlar göründü.
Öldüğünde cenazesinde yoktular, ama:
12 Eylül sabahı sıraya girip Kenan Paşa’nın elini öpenler göründü.
Başta TÜSİAD olmak üzere, Kenan Evren’in yaptığı resimleri almak için sıraya girenler göründü.
Ve de darbenin lideri Kenan Evren’i çiçeklerle kutlayarak, başarılar dileyerek “Atatürk Uluslararası Barış Ödülü” verenler göründü.
* * *
Üzerinden 41 yıl geçti. Ama unutulmadı. Çünkü:
Bugünkü siyasal ve ekonomik haritanın...
Etnik ve inanç eksenli yarılmanın...
Ve laik eğitime vurulan en büyük darbenin adımı 12 Eylül'de atıldı.
Ve de amaç:
Ülkenin milli kaynaklarını “Küresel Sermaye”ye açmaktı, açıldı.
Ülke ekonomisinin denetimini küresel finans kurumlarına vermekti, verildi.
Türkiye'nin siyasal ve ekonomik politikalarının rotasını değiştirmekti, değiştirildi.
Ve de bunlar Atatürk adı kullanılarak, cumhuriyet tehlikede denilerek yapıldı.
* * *
İşte bu nedenlerle sormak gerekti:
Atatürk ve Cumhuriyet arkasına sığınarak, ABD ve Batı’nın istediği bir Türkiye’yi yaratan 12 Eylül darbecilerine sormak gerekti, “bir muhasebe, bir özeleştiri yaptınız mı?” diye.
Evet;
“Asmayalım da besleyelim mi?” diyen bir hukuk anlayışı ile…
“Bir sağdan astık bir soldan” diyen bir adalet anlayışı ile “biz, kime hizmet ettik” diye bir sorgulama yapılabildi mi?
Sosyal muhalefet bastırılırken, demokrasi güçleri imha edilirken…
Etnik ve inanç kimlikler uyandırılıp, toplum yeni bir kavganın içine itilirken…
Ve de tüm bunlar Atatürk ve Cumhuriyet adına yapılırken, “biz, kime ve neye hizmet ettik” diye bir sorgulama yapılabildi mi?
Elbette % 92 oyla Evren’i Cumhurbaşkanı seçen, % 92 oyla darbe anayasasını onaylayan tüm topluma da bir sormak gerekti, “bir özeleştiri yapıldı mı?” diye…
Yapılıp yapılmadığını bilemiyoruz ama yine de bugün yapılması gereken; Türkiye’nin en karanlık dönemi olan 12 Eylül Darbesi’nin tahribatlarını bir kez daha hatırlayıp milli, yurtsever bir damarı ayağa kaldırmak olmalıdır.