Evet, bugün 76’ncı yıldönümü…
Ve de bu nedenle:
Gazze’de mazlum bir halk yok edilirken…
Ortadoğu’nun haritası kan ve barut içinde yeniden çizilirken…
Her zamanki gibi yine barış mesajları yayınlanacak, yine birlik çağrıları yapılacak!
***
Tarihsel sürecine baktığımızda görülür ki:
1215 yılında, İngiltere kralının yetkilerini kısıtlayan ve hukuka vurgu yapan, Magna Carta (Büyük Sözleşme) adıyla bir belgenin kabul edilmesiyle…
Ve yine 1689 yılında, “medenî ve siyasî haklar” vurgusunu temel alan “İngiliz Haklar Beyannamesi”nin yayınlanmasıyla…
1776 yılında, ABD’nin kuruluşu ile “Tüm insanlar eşit yaratılmıştır” vurgusu yapan “Bağımsızlık Bildirisi”nin yayınlanmasıyla…
Ve 1789’da Fransız İhtilali’nin bir getirisi olarak “İnsan ve Yurttaşlık Hakları Beyannamesi”nin yayınlanmasıyla dünya tarihinde, insan hakları ile ilgili evrensel bir düzenlemenin önü açılmış, yol taşları döşenmişti.
***
Sonuçta:
Modern çağın ortaya çıkardığı eşitlik, özgürlük, yargı bağımsızlığı, cinsiyet eşitliği, hukuk devleti gibi arayışlar, insan hakları konusunda evrensel kurallar BM’nin gündemine taşındı.
Hazırlanan 30 maddelik “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, 10 Aralık 1948 günü Paris’te toplanan BM Genel Kurulunda kabul edilerek ilan edildi.
Ve “Kimse ırk, renk, cins, dil, din ve siyasal düşüncelerinden dolayı kınanamaz” denildi.
Ve “Yaşamak ve özgürlük herkesin hakkıdır. Kölelik ve kulluk yasaktır” denildi.
Ve “İşkence yasaktır. İnsana insanlık dışı hareketler yapılamaz. İnsana yakışmayacak cezalar verilemez” denildi.
Ve de “Hiç kimse düşünce ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulamaz” denildi.
Yani bunun gibi 30 madde yer almıştı.
***
Evet, insan hakları kavramı:
17’nci ve 18’inci yüzyıl insan hakları belgelerine dayanmakla birlikte, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşanan felaketlerin yeniden yaşanmaması için, Birleşmiş Milletler’in 1948 yılında kabul ettiği, “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” ile anlam kazanır olmuştur.
Nitekim Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1920’de “Milletler Cemiyeti” örgütü kurulmuştu; İkinci Dünya Savaşının ardından da 1945’de “Birleşmiş Milletler” örgütü kuruldu.
Her iki örgütün de temel amacı dünyada barışı egemen kılmaktı.
Çünkü barış içinde olmayan bir dünyada, barış içinde yaşamayan bir ülkede, insan haklarından söz edilemez, insan haklarının hayata geçmesi mümkün olamazdı.
Ama her iki örgüt de savaşın önlenmesi ve barışın dünyada egemen olması konusunda başarısız oldu.
Çünkü Milletler Cemiyeti, İngiliz politikalarının noteri olmuştu; Birleşmiş Milletler (BM) ise ABD politikalarının noteri oldu.
Yani İngiliz ve ABD’nin emperyal politikalarına meşruiyet kazandırır olmuşlardı.
***
İşte Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün insan hakları karnesi:
-Özellikle mazlum ülkeleri kana bulayan savaşlar engellenemedi.
-Farklı kimliklere karşı ötekileştirilme ve nefret yok edilemedi.
-İşkence ve kötü muamelenin önüne geçilemedi.
-Mazlum halkların yaşam hakları sağlanamadı.
İşte günümüzde en çarpıcı en somut örnek: Gazze…
360 km2 içinde yaşayan 2 milyon Filistin halkı katledilmekte, topraklarından sürülmekte ve korkunç bir soykırım yapılmaktadır.
Bugün İsrail tarafından 431 gündür karadan, havadan, denizden bombalanan; elektriği, suyu, yiyeceği olmayan; ölü sayısı çoğu çocuk ve kadın olmak üzere bugün için 50 bine ulaşan, yaralı sayısı 100 bini aşan Gazze’deki bu katliam seyredilmektedir.
***
Türkiye’nin insan hakları karnesi ise…
Sivil ve siyasal özgürlüklerin durumunun değerlendirildiği sıralamada, 195 ülke arasında 144'üncü sıradadır.
Hukukun üstünlüğü endeksinde, 140 ülke arasında 116’ıncı sıradadır.
Küresel cinsiyet eşitsizliğinde, 146 ülke arasında 133’üncü sıradadır.
Yani Avrupa Birliği (AB) üyesi olmak isteyen, 65 yıldır bunun kavgasını veren ülkemizde insan hakları, özellikle tartışılır konumdadır.