Bir filmde şöyle bir replik geçer.

 Sınava giren kör ve sağır bir kıza hocalar şunu sorar:

“Kaç okyanus vardır yeryüzünde ?”

Kız cevap verir: “Ne kadar su damlası varsa o kadar okyanus vardır. Her damla kendi içinde bir okyanustur” der hocalar şaşırır ve gözleri görmeyen kızı okula kabul ederler.

Hayata böyle bakabilmek için önce insanın kendi derinliğini keşfetmesi gerekir, ne için yaşadığının, neyle yaşadığının farkına varması gerekir.

Bu farkındalık aslında doğrumuzda hepimizde vardır.

Yaşadığımız aile, çevre, eğitim, birçok neden bu farkındalığı görebilmemize engel olur, daha sonra farkına varmaya çalıştığımızda, yol haritamızı keşfettiğimizde, geçen yılları boşa harcadığımızda görebiliriz.

Ya yanlış yıllarda savrulup durmuş, bize ait olmayan duygu, düşünce, davranış kalıpları içerisinde sıkışmış, gelenek görenek, toplumsal koşullanmalar arasında sıkışmışlığın ruhumuza ve bedenimize nasıl yansıdığını görürüz.

Yani damlayken derya olduğumuzu anlayamayız, ruhumuz kirlidir, yaşam savaşı derken savaşır dururuz göremediğimiz yel değirmenleri ile.

Dünyayı değiştiren bütün insanlar, yaşam amaçlarının farkına varmış ve bu amaç doğrultusunda mücadele ederken kırıp dökmeden yakıp yıkmadan, doğru bildikleri yolda ilerlerlerken dünyayı olumlu yönde savaştıkları insanlar daha sonra onların önünde yaşarken ve ya öldükten sonra diz çökmüşlerdir.

Dahi olmaları, zekâlarının yanı sıra hayat amaçlarını keşfetmeleri, içsel yolculuklarına her koşulda devam etmelerindendir.

Mesleğinde başarılı olan birçok insan. hayat amaçlarına uygun meslek, ortam, eş, arkadaş seçmeyi başarmış insanlardır.

Herkesin derinliği farklıdır, her damla okyanus olduğu gibi herkes insandır, ancak kendini bulamamış insanlar hayat yolculuğunda sağa sola savrulurken, başkalarının da yanlarında savrulmalarını isterler, onların da yıllarını şaşırmaları için çaba harcayabilirler.

Kendi hayat planlarına uymuyorsa, başkalarına zarar verirler, hırs, kapris, kibir, yalan-dolan, kötülük onların yol arkadaşlarıdır ki psikolojideki karşılığı Narsist kişilik bozukluğudur. Hiç mutlu olmazlar, mutlu olanları istemezler,herkesin mutsuzluğu onların mutluluk kaynaklarıdır.

Kendi çıkarları için başkalarını kullanırlar. Empati yapamaz; başkalarının duygularını ve gereksinimlerini anlamak istemezler. Sıklıkla başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanırlar. Saygısız, kendini beğenmiş davranışlar ya da tutumlar sergilerler.

Dünyanın kendi etraflarında dönmesini isterler, böyle yaşarlar ömür boyu.

İçsel yolculuğa çıkabilmek hayatı sevmekle başlar.

Osho der ki; Her şey, hayattaki her şey o andaki dinlediğimiz şarkıya göre biçimlenir. Yaşam bir şarkı söyler, eğer biz o şarkıyı dinlemeyi becerebiliyorsak ona eşlik edebiliriz. Diğer türlü insan hiç duyamadığı bir şarkıya eşlik edebilir mi? Bilmediği, duymadığı bir dile, bir ruha, bir ezgiye nasıl eşlik eder?

Oysa yaşam herkese aynı şarkıyı söylemez, duyamıyorsa sürekli yineler yineler. Sonunda duyabiliyorsa eşlik edebilir, dinlemiyorsa hayatın uğultuları bastırıyorsa kendi hayat şarkısını bulamaz Bir duyabilse, kendisini bir teslim esebilse, daha farklı bir hayat onu bekliyor demektir.

Bu hafta böyle olsun, hayat şarkımıza açalım ruhumuzu. Damlada deryayı görebilmek için.

Ankara