“Barışmak” sözcüğü ne kadar sade, ne kadar güçlü… Belki de ben, tarihteki ilk yazılı barış antlaşması olan Kadeş Antlaşması’nın imzalandığı topraklarda doğup büyüdüğüm için, hayata hep barışçıl gözlerle bakarım. Ne kadar önemli barışmak, barışçıl olmak, toplumla barışmak.

Barışmak, sadece çatışmaların sona ermesi değildir; insanın kendisiyle, çevresiyle ve yaşamla kurduğu derin bir uzlaşıdır.

Hayatla barışmak: Hayatta her şeyi, acısıyla neşesiyle kabul edip yaşamı bir bütün olarak kucaklamaktır.

Kendinle barışmak: Kendini olduğu gibi sevmek, kusurlarıyla barış içinde yaşamak, iç huzuru bulmaktır.

Hatalarımızla barışmak: Geçmişte yaptıklarımızı anlayarak, affederek, onlardan öğrenerek yola devam etmektir.

Travmalarımızla barışmak: Acı anıları bastırmadan, onlarla yüzleşip iyileşmeye niyet etmektir.

Kendi bedenimizle barışmak: Bedenimize şefkat göstermek, onu eleştirmek yerine anlamaya çalışmaktır.

Ailenle barışmak: Köklerimize kurduğumuz ilişkiyi onarıp, sevgiye yeniden alan açmaktır.

Çevrenle barışmak: İnsan ilişkilerinde empati kurmak, kırgınlıkları onarmaktır.

Doğa ile barışmak: Doğayı tüketmeden, onun bir parçası olduğumuzu bilerek yaşamaktır.

Sevgiyle barışmak: Sevmenin bir zayıflık değil, en büyük güç olduğunu fark etmektir.

Sanatla barışmak: Sanatın iyileştirici gücünü hayatımıza davet etmektir.

Bilimle barışmak: Sorgulamayı, araştırmayı, bilgiyi korkmadan benimsemektir.

Farklılıklarla barışmak: Farklı inançlara, dillere, kültürlere saygı duymak ve birlikte yaşamanın yollarını aramaktır.

Kitaplarla barışmak: Her sayfasında başka dünyalar sunan kitaplara yeniden sarılmaktır.

Zerafetle, estetikle barışmak: Hayatta küçük güzelliklerin değerini bilmektir.

Yaşımızla barışmak: Geçen yılları kayıp değil, birikim olarak görmek ve her yaşın hakkını vermektir.

Aşkla barışmak: İçimizdeki aşkı bulmak, her baktığın yerde aşkı görmek, aşkla bakabilmektir. Kısacası barışmak…Hayata, insana, kendine kucak açmaktır. Barışmak; affetmek, anlamak ve sevmektir. Ve belki de en çok, yeniden başlama cesaretidir.