Bazı tesadüfler vardır çok güzel kapılar açar insana, öğrenmek gibi,yeni dostluklar gibi… Gönül kapılarıdır bunlar.

Hollandalı iki güzel insanla kahve molası verdiğimiz bir sabah, sayelerinde bir güzel kitapla tanıştık, Türkiye'nin doğasını, tarihini ve insanlarını çok seven bu iki güzel insandan bir güzel kitap hediye aldım.

Onlar da aslında birer gezgin. Tam da bizim gezme anlayışımıza uygun bakış açıları var; gittikleri yerlerin yanlızca beş yıldızlı otellerini değil, bilinmeyen, özel, içten, samimi doğa, kültür ve insan güzelliklerini arıyorlar ve buluyorlar. Ülkemizde gitmedikleri bir tek şehir kalmış.

Bize çok güzel bir yer önerdiler, Kahveyi içtiğimiz fincanın üzerinde ''Kısmet'' yazınca fincanı nereden aldığını sorduk. Bu sözcük bizim için çok önemliydi. Nerden aldığını söyledi: İstanbul’da Moda ve Karaköy’de iki şubesi olan bu kitapçı '' GÜZEL KELİMELER DÜKKANI'' idi. Ben şimdiye kadar görmemiştim. Mutlaka uğrayacağız.

Biraz araştırdım; güzel kelimeler ve güzel güzel tasarımlarla buluşunca ortaya çok anlamlı hediyelik veya kendimizin kullanabilceği eşyalar çıkmış.

Ve bir de kitap, kitabın önsözünde şöyle diyor: '' Bazı kelimeler çok güzel, tüm hikaye bunun ayırdına varmakla başladı. Bütün kelimeler çok güzel, fakat bazıları daha güzel…''

Doğru, bazı kelimelerin başka dillerde karşılığı yok veya bizim yüklediğimiz anlama denk gelemiyor, gerçekten daha güzeller. Kitabı karıştırınca biraz da hüzünlendim. Gerçekten artık kelimelerin anlamlarını unutup dijital emojilerle anaşmaya çalıştığımız, belki de sembollerle anlaşıp hiç kelime bilmeyen ilkel insanlara mı döndüğümüzü düşündüm. Dönsek de eski dünya yerinde olmayacak, zaten ilkel insan yaşadığı yok.

Küçük bir kırmızı kalbin içine kocaman bir AŞKI sığdırabilir miyiz kelimeler olmadan? Bir Nazım,bir Cemal Süreya, bir Edip Cansever şiiri okumadan… OK deyince herşey bitiyor mu, aşk bitiyor mu, aşk acıları, onca yaşanan güzel anılar sona erebiliyor mu? Veya yeni başlangıçlar kurulabiliyor mu ok demekle… Buluşup gözlerinin en derinliğine bakabiliyor mu gençler?

Bir de o gün sevgili babam, güzel insan, nazik, kibar, centilmen beyefendi, yakışıklı, karizmatik insan Macit Çağlar'ın ölüm yıldönümü idi. Kitabı hemen araladım, kelimeleri okuyunca sanki babamla konuşuyormuşum gibi dalıp bir çırpıda sonuna gelmişim sayfaların.

Ben babamın “tahayyül edin” söyleminin derinliğinin anlamı ile hayatımda bir çok şeyi önce tahayyül ettim, ne geniş bir ufuk açmış… “Havsalamın alamayacağı” şeylere heves ettim. Kötü mü ettim, hayır, çok iyi ettim. Benim kızlarım ''Nevi şahsına münhasır'' derken bize nasıl bir özgüven aşıladığını şimdi daha iyi anlıyorum.

Şimdi bırakın çocukları, kadınlar bir kalıptan çıkmış gibi… Nevi şahsına münhasır insan az kaldı. Dilimizde yok olan sözcüklerin gerçekliği de yok oluyor.

Dertleşirken baba şöyle mi yapsak böyle mi yapsak diye sorardık da, “Müşkülpesent olmayın” derdi bize, “Net olun, önce yapacağınız şeye inanın” derdi. Hayat karşımıza her müşkülpesent durum çıkardığında, hemen net olmayı seçtik, doğrusu ile yanlışı ile…

Lalettayin, namütenahi, hissi kablelvuku, hasbelkader, mamafih, tevatür, teveccüh, babayani, müteessir, izzetinefis, müdane, inisiyatif, cevval, hakeza, teşrikimesai, tecessüs, haysiyet…Daha bir çok kelime…

Velhasıl hayatımıza şekil veren bir çok kelime ve bunların bizim kişisel gelişimizde yaratmış olduğu derinlikler, kibarlıklar, zarafetler, incelikler.. Derli toplu bir kitapta görünce bir daha duygulandım. Biliyorum ki bizim kuşak bunları çok iyi bilir, yaşamlarımızdaki yansımalarını, sadece anlamlarıyla değil, melodisi, vurgulanışı, yerinde kullanılışı ile…

Ve söz ustası Oğuz Atay’la bitireyim bu hafta yazımı:

''Kitapçı dükkânlarının özel bir kokusu vardır; Olric, nevi şahsına münhasır derler eskiler''

Tüm güzel sözcüklerle hayatlarımızı anlamlı kılan babalarımıza saygıyla, ruhları şad olsun, toprakları bol, ışıklar yoldaşları olsun.

NEDERLAND