Gazetecilerimizden Emrullah Erdinç’in büyük çabalarıyla bir yenidoğan/bebek cinayeti, SGK’nın milyonları bulan dolandırılması, kök hücre ve kan pazarlama sahtekârlığı gözler önüne serilmişti. Daha sonra TV kanallarında enine boyuna tartışılmıştı. Konu hâlâ güncelliğini koruyor. Nasıl korumasın?
Soruşturma sonunda gerçekten insanın kanını donduran cinayet itirafları geldi. İlk duyduğunda insanın böyle bir vahşet yaşanmaz benim ülkemde dediği cinayetlerin bile isteye gerçekleştiğine tanık olduk. İnsanın tüylerini titreten, aklının almayacağı yöntemlerle doktor, hemşire, hasta bakıcı, cankurtaran sürücüsü ve diğer ağlık görevlilerinin de karıştığı bir dizi insan denemeyecek yaratık bu vahşeti uygulamış. Anlatılanlardan, tanıklıklardan, ortaya çıkan gerçeklerden gördüğümüz kadarıyla bu seri cinayet şebekesi açıkça katliam yapmış.
Bu vahşet zincirinin halkaları tek tek çözülürken edinilen bilgiler ülkede büyük bir travma daha yaşattı.
Yıllardır süren/sürdürülen özelleşme/özelleştirme furyası ekonominin her alanında vurguna ve fırsatlardan yararlanmaya döndüğü gibi eğitim ve sağlık alanında da ciddi hasarlara yol açtı.
Eğitimde geriye gidişe koşut olarak derslerin içeriği, niteliksiz, eğitimden nasibini almamış hatta öğretmen olmayan, pedagojik özelliklerden yoksun, öğretmen diploması dahi olmayan unsurlar derslere sokulur hale geldi. Günümüzde atanamayan yüz binin üzerinde öğretmen varken kim olduğu belirsiz insanlar okullarda boy göstermeye başladı.
Bu özelleştirme hastalığı kamunun varlıklarını dış tekellerin uzantısı olan özel şirketlere yok pahasına devredildi. Sağlık merkezlerimiz, hastanelerimiz de bu sağlıksız dönüşüm içine alındı. Sağlıkta özelleşme adı altında pıtrak gibi apartman hastaneler bitti. Yeterli donanımı olmayan, yeterli uzman doktorlara sahip olmayan hastaneler kuruldu. Sağlık görevlilerinin olmadığı, temizlik görevlilerinin ameliyatlara sokulduğu durumlar var. Bu arada SGK’yı dolandırmak üzere ülkenin her köşesine yayılmış bir dolandırıcılık ağı ortaya çıkarıldı. Umarım sonuna kadar gidilir diyeceğim ancak gidilmeyeceğine ilişkin kuşkularım var. Var diyorum çünkü böylesine büyük dolandırıcılık ağı devlet kurumları içinde kümelenmiş olduğu bildirilen çeteleşmenin kolay kolay sökülemeyeceğini düşünüyorum. Bu ağ kendiliğinden oluşmamıştır, devlet kurumlarında söz sahibi olan, hatta siyasileri de kapsayan bir yasa dışı çeteleşme söz konusu olmalıdır. Aksi halde bu kadar yaygın ve pervasız bir soygun yapılamaz.
Ne oldu dersiniz?
Dürüst gazeteci, halkın sorunlarını dile getiren kalem üstatları görevlerini yapamaz duruma düşürüldü. Çetelerin uzantıları öyle güçlü ki neredeyse soruşturmayı hiç başlatmayacaklar.
Konuyu gündeme getiren gazeteciler gözaltına alındı. Soruşturmayı yürüten savcının görevden alındığı bildiriliyor. Belli ki bir güç soruşturmayı ve yargılama sürecini engellemektedir.
Tıpkı kozmetik fenomenleri olarak bilinen Dilan ve Engin Polat yargılamasında ne olduysa bunlara da o olacak gibi bir gelişme gözlemliyoruz.
18 Kasım 2024’te ilk duruşması yapıldı çetenin. Band kayıtlarından bir bölüm dinlendi. Bölümde yenidoğan bebekleri nasıl katlettikleri açık açık anlatılıyor. Dinlerken insanın kanı donuyor. Sanki bu çete mensupları avcı, bebekler av! Açıkça üç kuruş için bebekleri avlamışlar, soğukkanlılıkla can almışlar. Anne-babaların yaşadığı ruhsal yıkımın boyutunu düşünebiliyor musunuz? Çürümüşlük her yanımızı sarmış! Nasıl kurtuluruz yayılan pis kokulardan? İşte asıl üstünde durmamız gereken soru bu olmalı.
Çeteleşmenin boyutu, ortaya saçılan finansal dolandırıcılığın kimleri kapsadığı açığa çıkarılmalı, toplum bunlardan arındırılmalıdır.
Bugün değilse yarın.