Çalıştığım ya da yönettiğim her gazetenin, “süreklilik arz etmese, belirli dönemlerle sınırlı kalsa da” kültür-sanat sayfası veya eki hep olmuştur.
Zorlama bir çaba da değildir bu, içimden gelendir, gerçek benliğimdir.
Gazeteciliğe başlamadan önce, henüz 15-16 yaşlarımda, şiir ve öykü yazmamın, “geleceğin ressamı” gözüyle görülmemin ve amatörce tiyatro oyunlarında oynamamın doğal bir sonucudur sanırım.
Örneğin, 1970’li yıllarda, muhabir, yazı işleri müdürü, genel yayın müdürü sıfatlarıyla görev yaptığım Çorum Gazetesi’nin, “Kırkdilim” isimli bir kültür-sanat sayfası vardı. Çok erken kaybettiğimiz, inanılmaz güzel şiirleri olan gerçek bir ozan; Hamdi Gardaş yönetirdi. Asıl adı Hamdi Şahin…Çorum’un has evlâdı, başarılı beyin cerrahı, sevgili kardeşim Opr.Dr. Şahatayi Şahin’in babası…
Çok değer verirdim, şiirlerini çok severdim.
Ne yazık ki, 1987 yılında, henüz 47 yaşında kaybettik.
Dost Hamdi Gardaş’ı, bu vesileyle bir kez daha saygıyla, özlemle anıyorum.
*
ÇORUM HABER’i çıkarmaya başladıktan sonra, kültür-sanat adına çok daha önemli etkinlikler, projeler ortaya koyduk; Amatör Sesler Yarışması, Ulusal Karikatür Yarışması, tiyatro-konser organizasyonları, büyük kentlerde Çorumlular geceleri gibi…Gazetede de, kültür-sanat sayfası hep olmuştur.
Kültür-sanat sayfasını dergi formatında eke dönüştürme düşüncemizi konuşurken ise, “en güzel isim” fikri Gazanfer Eryüksel’in çıkmıştır: Yazılıkaya.
Yani, Yazılıkaya’nın isim babası, sevgili Gazanfer’dir.
Renkli, kuşe kapaklı Yazılıkaya Dergisi’nin ilk sayısı Mayıs 1996 tarihini taşıyordu.
Artık tarihe mal olmuş bir kültür-sanat dergisi…
ÇORUM HABER’in ücretsiz eki…İmtiyaz Sahibi, Baytaş A.Ş.’nin o zamanki Yönetim Kurulu Başkanı İsmail K. Battal, Şirket Genel Müdürü yine Mehmet Yolyapar, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Leyla Kerman, Sanat Yönetmeni Gazanfer Eryüksel.
Katkıda bulunanlara bir bakar mısınız? (Soyadı alfabetik sırasına göre) Teoman Aktürel, Muzaffer Aymergen, Tuncer Cücenoğlu, Salih Ekinci, Erdal Eralp, Abdullah Ercan, Muzaffer Gündoğar, Prof.Dr. Turan Ilgaz, Müslüm Koygun, Sait Maden, Abdulkadir Ozulu, Altan Özeskici, Ceylan Özünel, Şahika Çağlar Özünel, Sönmez Yanardağ.
Sonraki sayılarda, harika “Çorum Halk Oyunları” yazı serisiyle Mustafa Necati Sucuoğlu.
Kapak tasarımlarını Şahika Çağlar yapıyordu. Bir kapak ise Müfit Çelik’in “muhteşem” suluboya eseriydi.
O Müfit Çelik ki, Time Dergisi tarafından, dünyada suluboyanın ilk 10’u arasında gösterilmişti.
Bu eser, Müfit’in çocukluğunun geçtiği evdi.
Kapak olarak kullandıktan sonra orijinalini bana armağan etti. Evimi süsleyen en kıymetli eserdir…
Müfit ve kız kardeşi, sevgili arkadaşım Zuhal, 29 Ağustos’ta şiirini yayınladığımız Sabri Laçin’le birlikte fotoğrafını verdiğimiz Bekir Çelik’in çocukları…Benim de Gazipaşa İlkokulu’ndan öğretmenim olan efsane eğitimci Bekir Çelik’in…
*
Biliyorsunuz, Yazılıkaya sonraki yıllarda da farklı formatlarda yine yayınına devam etti.
Son olarak, Şubat 2017’de, İş Kadınları Derneği yönetiminde yer alan sevgili arkadaşlarımın da katılmalarıyla yeniden yayınlamaya başladık.
Tam 40 sayfalık, dolu dolu bir kültür-sanat dergisiydi.
Çorum’da belirli bir aydın çevresinde büyük ilgi görmekle birlikte, geniş kitleler verilen emeğin ve yaratılan sanatsal değerin pek farkında olmasa da, ülke genelinde sanat dünyasında ciddi övgüler alıyordu. Hatta, rahmetli Hıncal Uluç, Sabah’ta “Türkiye’de böyle bir kültür-sanat dergisi yok” diye yazmıştı.
Pandemi sürecinde ara verdik, o ara veriş…
İyi şeyler yaptığınızı düşünüyorsunuz, toplum arkanızdan gelmeyince, özveri bir yere kadar…
*
İnanır mısınız; klavyenin başına “Eylül” duygularımı yazmak üzere geçmiştim. Bunu da, Yazılıkaya’da çocukluğumun Çorum yazlarını anlattığım, Ağustos 1996 tarihli “Çorum’un saman sarısı yazlarında” başlıklı yazımdan alıntılarla yapmayı tasarlamıştım.
Geride kalan bir yazın ardından Eylül’e giriş…
Demişim ki o yazımda:
Saman sarısıydı yazları, çocukluğumun.
Saman yüklü çetenler geçerdi kapımızın önünden. Kimi kağnıların üzerine yerleştirilmiş, küçük…Kimi çift at koşulmuş, çocuk boyumuz için yüksek mi yüksek, erişilmez…Dev bir sepet gibi…Ve rüzgarla uçuşup yaya kaldırımlarının kenarlarını sarı yaldız gibi süsleyen saman kuşağı…
Onun için, ne zaman anımsasam çocukluğumun yazlarını, saman sarısı bir fondan geçen film şeridi gibidir her şey…
Sokağın değişmez armonisidir kağnı gıcırtıları.
Kağnılar saman taşır harman sonu…Mevsiminde kavun-karpuz, bağ bozumunda üzüm…
*
Uzunca bir yazı…
Şöyle bağlamışım:
Güz…Hazan mevsimi, hüzün mevsimi…
“En tatlı hayaller gibi geçen” saman sarısı yazın buruk duygusallığı mıdır “güz”e bunca anlam yükleyen?
Yoksa, yaşamın güzüne yaklaşmanın hüznü mü?
Ne olursa olsun, Çorum’un en çok güzlerini seviyorum ben.