*** Doğal afetlere ve kazalara karşı öylesine vurdumduymaz bir tavrımız var ki, hemen işi kadere veya fıtrata bağlayıp kendimizi sorumluluktan sıyırmayı beceriyoruz. Oysa, depremin değil tekniğine uygun yapılmamış dayanıksız yapıların öldürdüğünü, dere yataklarında yapılaşmanın kaçınılmaz sonunun sel sularına kapılmak olduğunu, tedbirsizliğin maden ocaklarında, fabrikalarda, inşaatlarda facialarla sonuçlandığını kaç kez yaşayarak gördük.

*** Kartalkaya’daki yangın faciası durup durup aklımıza takılıyor. Tıpkı 6 Şubat depreminde, enkaz altında canlı canlı ölümü bekleyen binlerce vatandaşımız gibi, belki dumandan boğulan birkaçı dışında, o 78 kişiden çoğunun bilinci açık şekilde, çırpına çırpına yanarak öldüğünü düşündükçe, ruh sağlığımız bozuluyor.

*** Peki neden? Sözü hiç uzatmadan söyleyelim; kâr hırsından!

*** Depreme, sel veya yangın felaketine, iş kazasına karşı gerekli önlemleri almak “masraflı” olduğu için, özel sektör kaçabildiği kadar kaçıyor. Kamu kurumlarında ise korkunç bir çürüme söz konusu. Hadi “tamamen duygusal ilişki” demeseniz bile “ihmal” akıl almaz boyutlarda. Büyük ve güçlü kurumlara, işverenlere karşı zaten ekstra bir “çekingenlik” söz konusu. Siyaseten korundukları bilindiği için, üzerlerine gidilemiyor. Yaptırım uygulanacaksa, “arkasız” küçükler bulunuyor.

*** “Girişimcinin, yatırımcının önünü açın” diye hemen her gün yazıyoruz, ama kastettiğimiz kesinlikle bu değil.

*** Yine hep yazıyoruz; ne yazık ki kamu kesimi “kaynak tüketme makinesi”…Ülkenin kaynaklarını horul horul emiyor, bunun karşılığı olan işi de üretmeden…Yaşadığımız felaketlerin temelinde, maalesef böyle bir devlet yapılanması yatıyor. Çetin Altan’ın deyişiyle “teknik” değil “kabuk” devlet…Bu eski Türkiye idi, peki ama, 23 yılda neresi düzeltilebildi? Tersine daha da bozulmadı mı?

*** Vatandaşlar olarak biz de “suçsuz” değiliz. Yükümlülüklerimizi yerine getirmekten, mümkünse köşe bucak kaçıyoruz. Formalite için de, ilgilinin “hatır”a (!) imza atmasını bekliyoruz. Yapmazsa kızıyoruz, demediğimizi bırakmıyoruz.

*** Kartalkaya yangınından sonra Çorum’daki binalara bakıyorum; ne yazık ki çoğunda yangına karşı alınması gereken önlemler yeterli olmaktan uzak. En başta, yangın merdivenlerinin çoğu göstermelik. Allah korusun, bir yangın esnasında o merdivenlerden inmeniz mümkün değil. Kimi de (zemin kat + sundurma) yere en az 5-6 metre kala bitiyor. Elbette hırsızlığa karşı tedbir, ama o noktadan sonra asansörlü iniş sağlayan yangın merdivenleri de var. Bizim amacımız, gerçek manada bir yangın merdiveni değil de, oturma ruhsatı alırken “var mı var” dedirtmek olduğu için, ötesini düşünmüyoruz.

*** 6 Şubat’tan ve diğer felaketlerden ne kadar ders aldık, orası tartışılır, ama Kartalkaya faciası, binalarımızın yangına karşı eksiklerini masaya yatırmamız için “uyarıcı” işlevi görmeli. Resmi-özel tüm kurumlar ve apartman yönetimleri, ciddi olarak, sorumluluk bilinciyle durum değerlendirmesi yapmalılar. “Ben veya benim sevdiklerim böyle bir felakete maruz kalabilir” düşüncesiyle…”Yarın, görevini gerçekten adil şekilde yapan bir savcının karşısında ne cevap veririm?” endişesiyle…