I
Üst-gerçekçilik / sürrealizm olur da düş-üstü gerçekçilik olmaz mı hiç? Düşler çünkü kök hücresi, taşıyıcı magmasıdır gerçekliğin.
Bir kulağı yazıda, bir kulağı gökte su sesini dinleyen kuyucuydu. Benzetmek gibi olmasın da gönül gözü ötesinde ufkun bir şairdi sanki.
İlk gençliğinde sahile çıkar, balıkçı barınağına dek koşardı. İşte böyle bir gün ağ onaran balıkçıları gördü. Sahile inen iki genç kayık tutup gezmek istediklerini söylediler ağ onaran balıkçıya.
İhtiyar balıkçı, hava patlayacak kıyıdan pek uzaklaşmayın, dedi, gençlere. Gençlerin biri, usta hava pırıl pırıl ne patlaması, dedi ve kayığa binerek küreklere asıldılar.
Koşu molası bitmişti, eve dönmek üzere koşmaya başladım. Eve az kala birden hava bulandı ve rüzgârla karışık bir yağmur başladı. Rüzgâr giderek arttırsa da hızını eve çoktan varmıştım.
Ertesi gün akşamüstü sahile çıkıp yine koşmaya başladım. Mola yerim her zamanki gibi balıkçı barınağıydı. Bir gün önceki iki balıkçıyı gördüm. Ağları sandala yüklüyorlardı. Seslendim, usta dün kayık tutan iki genç ne yaptılar?
Balıkçı gülümsedi, sahile iki saatte zor geldiler.
Rastgele diyerek ben de gülümsedim.
Şiir de böyle işte. İster yürüyüşte olsun ister kitap okuyup film seyredip müzik dinlesin veya doğayla konuşsun bir kulağı yazıdadır şairin, bir kulağı da gökte, gönül gözüyse ötesinde ufkun. En karanlık vaktinde gecenin ışığı alında ilk hissedendir o. Açık berrak bir gök bulanır da deli yağmur iner ya birden, şiir de öyle işte.
Bütün bunlar görünen yüzüdür şiirin. Evveli sudur onun, yerin altında da yüzünde de olsa. Irmaktır akıp giden denizine, göğe çıkan da odur, gezgin bulut da. An gelir yağmur olup da inen yine odur.
Düş-üstü gerçeklik demem ol sebeptendir. Hangi şiirimdeydi, ‘ters kuyu’ olduğunu söylemiştim göğün. Bir kulağının yerde birinin de gökte olması bundan. Gözü elbette ötesindedir ufkun, zaman biliciliği de şüphesiz ol sebeptendir.
II
Çift elle kanun, santur çalarcasına ya da dört el için yazılmış piyano eserini çalarcasına resim yapıyordu. Sağanak yağmurda yürürken ışığını güneşin, çakan şimşekte görüyordu. Zamanı yakalamak derler ya değil, zaman yakalamıştı onu. Mekân ise hem var hem de yoktu o anda.
İlahileri besteleyen dervişlerin adlarını saklamasını düşündü, aşk vardı sadece.
III
"Herkes gibi benim de bana ait bir gökyüzüm var, kendi fırtınam, yağmurum, şimşeğim, baharlarım ve yakıcı yaz günlerim, karanın görünmediği kendi okyanusum var" der Frida Kahlo. Pablo Picasso ise şöyle konuşur, “Hayal ettiğiniz her şey gerçektir.”