Sakın “o ne biçim söz” demeyin. Bakın, “Umberto Eco” da “Mutlu insanın hikâyesi olmaz.” diyerek bana destek vermiş. Gerçekten çok doğru bir söz. Çünkü sıra dışı insanların genelinin acılı bir geçmişi ve sıra dışı yaşamı vardır. Yanıla yenile gelmiştir bu günlere ve o acılı süreç yoğurup olgunlaştırmış, hikâyesine katkı vermiştir.

Şöyle bir düşünelim; Hedeflerinin tümüne ulaşmış bir insanın bundan sonraki tek hedefi sahip olduğu durumu sürdürebilmektir. Durağan bir yaşam ister, değişikliklere de pek olumlu gözle bakmaz. Bu durumun doğal sonucu ise tekdüze bir hayattır ve kısa süre sonra sıkıcı gelmeye başlar. Oysa tüm yaşamını o konuma gelebilmek uğruna harcamıştır ama istediği her şeyi elde etmenin verdiği amaçsızlık ve şaşkınlıkta boşlukta kalmış, kısaca hikâye bitmiştir. Artık, kendisine bile itiraf etmekten çekindiği bir mutsuzluk girdabında sürüklenip gider.

Peki ya tüm yaşamı zorluklarla boğuşmak zorunda kalıp da mutsuz olanlar, onlar ne yapar? Çok büyük bir kısmı bu durumu kabullenip onlarla birlikte yaşamayı sürdürür. Hem mutsuzluklarında onların ne suçu olabilir ki; yazgıları böyledir. Yani suçlu olan onlar değil, bu kaderi onlara layık gören Yaratıcıdır(!).

Azınlık da olsa diğer bölümdekiler ise, bunun yazgı olduğunu asla kabullenip pes etmez ve mücadeleye girişir. Öncelikle azimlidirler, kendilerini mutsuz ettiğine inandıkları şeylerden kurtulup mutlu olmanın yollarını ararlar. Bunun için de bir şeyler üreterek yaşama değer katmanın ve bu yolla mutluluğu yakalamanın peşindedirler. Tüm çabaları bu yöndedir.

İşte hikâye de tam orada başlar. Attığı her adım, yaşadığı her zorluk, karşılaştığı her engel ayrı bir öyküdür artık.  Artık yazacak ve anlatacak o kadar çok şeyi vardır ki! Mutluluk dediğin de bu değil midir? Ve bu azim sürdüğü sürece mutluluk trenine yeni vagonlar eklenip gider.

İşte bunlardan bir demet. Bizlere anlatacakları o kadar çok öyküleri var ki, yaza yaza bitiremezler. 

- Anne frengi hastası, tam 8 çocuğu var. Bunların üçü sağır, ikisi kör, biri zekâ engelli. Yine hamile ve doğan çocuk; adı BEETHOVEN

- Sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen zor ve yalnız bir çocukluktan sonra bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücadele eden bir büyük dahi; adı DOSTOYEVSKİ

- 6 çocuktan ilki. İki erkek kardeşi bebekken, üç kız kardeşi de Nazi zulmünde ölüyor. Baba baskıcı, geçimsiz. O ise hep yalnız; adı KAFKA

- 11 yaşında babasını kaybediyor, dedesi çok sert kişilikli. Evden gönderilince 11 yaşında tersanelerde çıraklığa başlıyor; adı GORKİ

- Babasından sürekli kemerle dayak yiyen bir çocuk. Çoğu geceler sokakta yatıyor. Cild hastası, karaciğerinden mustarip; adı BUKOWSKİ(“Kadınlar” yazarı)

- 13 yaşında annesi ölünce okula gidemiyor. Hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından mustarip. Bir kitap kurdu; adı VİRGİNİA WOOLF

- Babası borçları yüzünden hapishaneye düşünce çalışarak borçları ödemek, ailesine bakmak zorunda kalan, okula gidemeyen küçük bir çocuk kendini yetiştiriyor; CHARLES DİCKENS (Oliver Twist ve David Copperfield yazarı)

- Doğduktan bir yıl sonra babası evi terk etti. Ertesi yıl annesi veremden öldü ve adını aldığı İskoç tütün tüccarı John Allan'ın himayesinde büyüdü. Amerikan Gotik edebiyatın öncüsü; adı EDGAR ALLAN POE

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·Toprak gibi olmalısın. Ezildikçe sertleşmelisin! Seni ezenler sana muhtaç kalmalı! Hayatı sende bulmalı. CAN YÜCEL

·Aramızda pek çok insan 20’lerde ölüyor, ancak 80’inde gömülüyor. Unutmayın, durdurulmayı reddeden birini hiçbir şey durduramaz. ROBİN SHARMA

·Kariyerim boyunca 9000’den fazla şut kaçırdım. Nerdeyse 300 maç kaybettim, 26 kere maçı kazandırmak için son şut bana verildi ve kaçırdım! Hayatımda tekrar, tekrar ve tekrar başarısız oldum. Ve işte bu yüzden başardım. Michael Jordan

·Yenile yenile yenmesini öğrendim. Napolyon Bonapart

·Buzda ustalıkla kayan çocuğa “Başarının sırrı ne?” diye sordum; ”Düştüğüm zaman, ayağa kalkmak ve nerede yanlış yaptığımı tespit etmek.’’ dedi. Zengin iş adamına zenginliğinin sırrını sordum; “Kaybettiğim zaman, vazgeçmeden yine ayağa kalkmak ve neden kaybettiğimi tespit etmek” dedi. Sevgiyi bulan insana “Bunun sırrı nedir?” diye sordum; ‘’Sevgi beni terk ettiğinde ayağa kalkmak ve nerede sevgisizlik gösterdiğimi tespit etmek.’’ dedi. Dâhiye “Dehanın sırrı ne? ‘’ diye sordum; “Aptalca seçimlerimi tespit etmek ve tekrar etmemek.’’ dedi.