İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ile SSCB arasında “Soğuk Savaş” diye adlandırılan müthiş bir çekişme başlamıştı. ABD dünyadaki en büyük tehlikenin komünizm olduğunu söylüyor ve bütün mücadelesini bu fikirle savaşa ayırıyordu. Senatör McCharty ve adamları, ülkede filizlenmeye başlayan komünist düşünceyi ezip yok etmek amacıyla cadı avı başlattı. Tüm Amerika’ya korku salmış, adeta bir korku imparatorluğu yaratılmıştı. Kimse ses çıkaramıyor, hakkını arayamıyor, haksız suçlamalar zorla kabul ettiriliyordu. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor, kendi canını kurtarmak için bir başkası hakkında “gizli tanıklık” veya “yalancı tanıklık” yapmayı kabul ediyordu.

Rosenbergler olayı, işte tam bu sıralarda patlak verdi. Ethel ve Julius Rosenberg çifti ABD’de işçi olarak çalışan iki zararsız insandı. Ama işçi olmaları ve sendika ile bağlantıları onların hedef olması için yeterliydi. Hedef olmanın ötesinde “kurban” olmaları için ise küçük bir “casusluk” uydurması yeterli olacaktı. Öyle de oldu.

Julius Rosenberg 1947’de çıkarılan “Taft Hartley Yasası” çerçevesinde, Komünist Parti’ye üye olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldı. Sonra da askerliğini atom bombası üretilen Los Alamos'ta yapmış olan kayınbiraderinden aldığı bilgileri SSCB’ne satmış olabilir düşüncesiyle eşi Ethel’le birlikte tutuklandı. Her ikisi de casusluk suçlamalarını kesin dille reddettiler. Ancak mahkeme Rosenberg çiftini ölüm cezasına çarptırdı.

Karar tüm dünyada tepkiyle karşılandı. Zira elde somut hiçbir delil yoktu. Bütün suçlamalar gizli tanıklar ve sahte belgeler üzerinden yürütülüyordu. Tepkilerin şiddetlenmesi karşısında McCharty ekibi Rosenberglerle pazarlığa geçerek Sovyet ajanı olduklarını kabul etmeleri halinde idam edilmeyeceklerini belirtti ama Rosenbergler bunu şiddetle reddetti. Çünkü suçsuzdular.

Çaresiz kalan savcılar, karı-kocayı birbirinin aleyhinde ifade vermeye zorladılar. Ethel’e kocasının kendisine ihanet ettiğini, Julius’a da Ethel’in kendisini ele verdiğini söylediler, ama ikisi de bu yalanlara inanmadı. Son olarak, Ethel Rosenberg’e suçunu itiraf etmesi halinde kendisinin affedileceğini, kocasının suçlu olduğunun kesinleştiği söylendi. Ethel Rosenberg o zaman tarihe geçen şu sözleri savcının yüzüne haykırdı: “Ey yollarını şaşırmış yiyiciler, ey satılmış insanlar, ey bu güzel dünyamızı kirleten iğrenç mahlûkatlar! Yanıt mı istiyorsunuz? İşte size yanıtım: Sizin lanetlenmiş bağışlamanıza boyun eğip yaşamaktansa, suçlu bulduğunuz kocamla birlikte ölmeyi tercih ederim.”

19 Haziran 1953’te tüm dünya Amerika’da elektrikli sandalyede idam edilen Julius ve Ethel ROSENBERG için ağlıyordu. 18 Haziran olarak kararlaştırılan idam, çiftin evlilik yıldönümleri olması nedeniyle bir gün sonraya alınmıştı. İnfazda hazır bulunan ABD Devlet Bakanı William A. Carol şu utanmaz açıklamayı yapıyordu: “Rosenberglere suçu kabul etmeleri halinde telefona sarılıp Washington’a durumu bildireceğimi, idamın durdurulup cezanın 30 yıl hapse çevrileceğini ve böylelikle de kendilerini hasretle bekleyen oğulları 6 yaşındaki Robert ile 10 yaşındaki Michael’e kavuşacaklarını söyledik. Ancak onların yanıtı şu oldu: İyi ama suçsuzluğumuza inanan milyonlarca insan ne olacak? Onlar bizim çocuklarımız değil mi? Böyle bir şeyi onlara nasıl anlatırız?”

ABD hükümeti de bu yükün altından kalkmak amacıyla yıllar sonra, düzmece bir raporla, Julius’un casusluk olayına karıştığını ama Ethel’in “gerçekten” suçsuz yere idam edildiğini el altından açıkladı ancak kimseye yutturamadı.

Tarih Rosenbergleri hiç unutmadı, ama karşı devrimci ve korku imparatorluklarının harç doldurucuları onların hikâyesini insanlardan uzak tutmaya çalıştı. İnsanlar arasında “Ama yani, aslında onlar da suçluymuş galiba” kuşkusu yaratılarak “sütten çıkmış ak kaşık” olmadıkları söylendi. Ancak yine de Ethel Rosenberg’in idam edilmeden önce çocuklarına yazdığı şiiri yok edemediler.

“Bir gün öğreneceksiniz, evlatlarım, öğreneceksiniz,

Neden kestik türkümüzü yarıda,

Neden kitabımızı açık bıraktık, işimizi tamamlamadan,

Neden gittik toprak altında uyumaya.

Ağlamayın artık, evlâtlarım, ağlamayın.

Yalanlar ve pislikler neden sarmış dört bir yanı?

Neden bu gözyaşları, bu zulüm neden?

Öğrenecek bir gün bunu bütün dünya.

Yeryüzü gülümseyecek, evlatlarım, gülümseyecek

Ve sevinçler yeşerecek mezarımızın üstünde

Kıyımlar sona erecek, dünya olacak mutlu

Kardeşliğin ve barışın koynunda.

Çalışın, evlâtlarım, çalışın ve bir anıt dikin.

Sevgiye ve sevince bir anıt,

İnsanlık onuruna ve de insanca,

Sizin adınıza koruduğumuz, sizin adınıza.”

DÜŞÜNEN SÖZLER:

· Devletin dini adalettir. HZ. ALİ

· Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. PASCAL

· Gücün haklı çıktığı yerde, adalet bekleme. Güce tapan insanların olduğu yerde huzur bekleme. PLATON

· Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm olmuştur. MONTESQUİEU

· Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür. F. S. MEHMET

· Adalete hükmeden tilki olduğunda, tavuklar daima suçlu bulunacaktır. CAT FARMER