Felsefi derinlikli yazıları okurum, düşünürüm, kendimce yorumlamaya çalışırım.

Genel olarak insanlarımız aşağıda bir tümce içinde özetlenen birkaç anlayışın doğruluğunu düşünür ilk bakışta. Bulunduğumuz konuma, inandığımız felsefi bakışa, dünyaya bakış açımıza, içinde yaşadığımız sınıfın çıkarlarına, aldığımız eğitime, yaşama biçimimize uygun olup olmadığını fazla sorgulamayız. Ne olacak canım, gayet güzel ifade edilmiş bir tümce der geçeriz. Hele de yazı İngilizce yazılmışsa, onlar bizden iyi bilir hayranlığıyla kabulleniriz. Oysa bir yazının altında bir İngiliz (günümüzde Amerikalı) imzası varsa kuşku duymak için yeterli nedendir. Altında hangi kurnazlıklar yatıyor, bizi nereye yönlendiriyor, iletisi ne, etkisi ne olur gibi sorular kafamızı kurcalamaz.

Yaşadığımız derin yoksulluğu, hayat pahalılığını, eğitimdeki gerici uygulamaları, dışa aktarılan zenginliklerimizi, yalan-talan düzeneğinin nasıl işlediğini sorgulatmaz. Her küçük burjuvanın hayalindeki yaşam biçimini, rahatını, bana dokunmayın, bana bir ev ve bir aile yeter, gerisi beni ilgilendirmez anlayışını yerleştirir beynimize. Son derece çıkarcı bir yaklaşımdır ve kişiye toplumun bir bireyi olduğunu unutturur; bir birey olabilmişe elbette, kul olarak kalmayı ret etmeyi öğrenebilmişse.

Bu tümcede verilmek isteneni biraz açalım. Bu tümcenin üstünde fazla kafa yormamak bizi toplumun bir üyesi olmaktan uzaklaştırır; bencil, yalnızca kendini ve dar yaşam alanını düşünen, alttan alta toplumun büyük çoğunluğunun sorunlarını kendi sorunu olarak görmeyen bireyler olarak gelişmemizi ve yaşamamızı öğütlüyor, gibi geliyor bana.

Graham Fuller'in kaleminden çıkmışa benziyor, bize rüya gösteriyor, kendileri refah içinde yüzsün diye. Bize 'kuşa bak' diye havayı gösteriyor, eli cebimizde.

Evsizler, evi barkı, başının üzerinde bir çatısı olmayanlar, olamayan milyonlar, ortaçağ karanlığında boğulmak istenen ve kimi zaman da boğulan çocuklar ve genç kadınlar, yirmi yılda geldiğimiz acınacak nokta gibi sorunlara yanıt bulabilecek miyiz?

Dengenin sömürü üzerine kurulduğu bu anamalcı düzen içinde bazı insanlar doğal yeteneklerini, bilgi ve becerilerini ortaya koyarak aşağıdaki özet yaşama kavuşabilir. Oysa aynı aile içinde bile her kardeş bu özlememiz beklenen yaşam biçimine ulaşamayabilir. Biz bireyleri sağlıklı, özgür, laik ve eşit haklara sahip bir toplum nasıl kurulmalıdır, bu toplumun yaşamı nasıl işlemelidir gibi konulara eğilsek daha insan hissederiz kendimizi, diyorum.

Bizde bir söz vardır ya, "bir hırka bir saadet", sanki bu sözün biraz açılmışı gibi.

Ne dersiniz?

Zenginiz, zenginiz, neyimiz eksik, boş verin derin düşünmeyi, yaşayın gününüzü!

Sayfanın adı bile çekici: Power of positivity!

Sami Aydoğan Kendi̇ni̇ Düşün