Bitmeyen hakaretler
Ne zaman birine sinirlenmiş olsak, önce ses tonumuz yükselir. Sonra meydan okumalar, hakaretler başlar. Devamında küfürler, yumruklar gelir. Ara sıra bıçakların, silahların çekildiği bile olabilir. Kavgaları başlatanlar, şan ve şöhretlerine leke sürmemek için gerekeni yapar.
Birine hakaret etmek için ortada mutlaka geçerli bir nedenin olması gerekmez. Çevremizdeki birçok insanın ağzından hakaret, küfür eksik olmaz. Hakaretler her zaman başkasına yapılmaz. Baba, kendi çocuğun yaptıklarını beğenmezse ona ‘eşek sıpası’ diye hakaret etmeye başlar. Yeri gelir kendi çocuğuna benim sıpa diyebilir.
Sıpanın da bir annesinin babasının olduğunu akıl edemez!
Benim eşekliğim, eşek adam, eşeğin sıpası günlük yaşantımızda hakaret niteliğini kaybetmiş kavramlardır. Bu insanların birilerine sinirlendiğini, kavga etmek için sudan nedenler aradığını düşünelim. Onun ağzından çıkacak hakaretleri yazmaya gerek yok.
Eşek, merkep, küheylan, karakaçan bu hayvanın adları arasında yer alır. Evcilleştirildiği günden günümüze kadar karın tokluğuna ağır yükler taşıdı. Ağır bedeller ödedi. Teknolojinin gelişimi, köyde yaşayan insanların azalmasıyla birlikte nesli tükenmekte olan canlılar arasında yer aldı. Bazı yörelerde, Avrupa ülkelerin eşek sütü üretim çiftlikleri kurulmaya başlamış.
Tarih boyunca insanlara hiç zarar vermemiş, en ağır yükleri taşımış bir canlıya insanlar neden bu kadar çok hakaret eder? Adem oğullarına, kendi çocuklarına hakaret etmek için neden bu canlıya vermiş olduğu adı kullandığını bilenler bilmeyenlere anlatsın!