Gençlik yıllarımdan beri hem şiir okumayı hem de yazmayı severim.
Öyle yetiştirildik.
Öyle alıştırıldık.
Öyle eğitildik çünkü.
Okul yıllarımızda şiir günlerimiz olurdu. O günlerimize büyük ozanlarımız da katılırdı.
O günlerde seslendirilen en gözde şiirlerden biriydi Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” şiiri…
Şiir yazmaya özenen arkadaşlarımızın esinlendiği, örnek aldığı şiirlerin başında gelen bir şiir idi “Sessiz Gemi” şiiri…
Bizler o tarihlerde Sessiz Gemi şiirini tabut ile ilişkilendirip ölüm yolcusu bildik.
Bugün öğreniyoruz ki; Üstat Yahya Kemal, bu müthiş dizeleri ölümle ilgili olarak değil; yaşadığı hazin ayrılık nedeniyle kaleme almış.
Ozanlarımızla, şiirlerle bu denli haşır neşir olmama karşın ben de yeni öğrendim.
İlginç geldi, siz değerli okurlarımla da paylaşmak istedim
* * *
Yahya Kemal öldüğünde evrakları arasında iki yaprak ve kısa bir not bulunan zarf çıkar.
Şöyle yazmaktadır o notta…
“Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930 tarihinde Sirkeci Garı'nda gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir. Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim.”
… …
Ayşe Celile Hikmet Hanım, bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece, göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği Paris’e gitmeden önce Sirkeci Garında Yahya Kemal'e vermiştir.
Ayşe Celile Hanım Heybeliada’dan ayrılırken Yahya Kemal’in elinden hiçbir şey gelmez.
Yaşanan aşkın öyküsü uzun ve hazindir.
Yahya Kemal büyük acılar içinde, her bir dizesi yaşadığı aşkı ve ölümden de beter ayrılığın acısını anlatan aşağıdaki o unutulmaz şiirini yazar…
İşte o unutulmaz şiir…
SESSİZ GEMİ…
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden.
* * *
Konu şiir olunca ben de bir şiirimi yayımlamak istedim.
CAM KIRIĞI GİBİ SÖZCÜKLER
Şu cam kırığı gibi sözcükler var ya;
Pek bi severler beni…
Silme doludur ağzım bunlarla
Sussam acıtırlar canımı, konuşsam kanatırlar ağzımı
Bir de şu deve dikeni gibi sözcükler;
Onlar da pek bi severler kalemimi
Ben yazmamak için direnirim amma
Onlar kalemimi kafaya alır, yazdırırlar…
Ve de pek bir severler klavyemi
Tanrının cezası klavyemin tuşları da beni değil onları sever
Bastığım tuşlar değil, basmadığım tuşlar dışa vurur düşüncelerimi
Eşim dostum çok sert bulur üslubumu
Haklısınız derim onlara haklısınız da
"Yazan ben değilim ki" der, çıkarır gösteririm kalemimi
"Gelin de siz zapt edin" derim bu kalemi…”
Ne yapsam ne söylesem ikna edemem sevenlerimi
“Ne diye dertsiz başına dert alıyorsun…” demeye devam ederler
Yahu canım kardeşlerim, güzel kardeşlerim
İşte kalemim, işte klavyem
Siz beni değil, bunları ikna edin
Siz kalemimin, klavyemin kulağını çekin
Ve de şu cam kırığı sözcükleri boşaltın ağzımdan
Ne kalemimle baş edebiliyorum ne klavyemle
Gelin siz beni bunlardan kurtarın
… …
Bunlardan kurtarın siz beni…
Ah bu kalemim ve de klavyem
Ben de çok kızıyorum onlara…
Dinlemiyorlar ki beni, dinlemiyorlar!..
Üstelik eşimle, dostumla da aramı bozuyorlar…
Ah bu benim bu kalemim ve de Tanrı’nın cezası klavyem
Söz geçiremiyorum ki bunlara….