Zaman içinde bu abide yıpranmış ve onarımında ilk şeklini muhafazaya gidilmeyerek gelişen estetik anlayışıyla anıt görkemliliğini daha da güçlendirmek düşüncesiyle bugünkü yapı ile yenilenmiştir. Bugünkü anıtta bulunan kitabede şunlar yazılır:
“Yurttaş,
İstiklal Savaşı’nda hayatlarını vatan için feda etmiş olan Çorum Vilayeti Jandarma Kumandanı Binbaşı Nedim, Yüzbaşı Ahmet, Mülazım Mustafa, Cemilbey Nahiyesi Müdürü Celeboğlu Hayri, Jandarma Kadir ve Daldaloğlu İsmail’i saygı ile analım-21.10.1933”
Anıtın kitabesi de ilk yapılışında konulan kitabe değildir. İlk kitabedeki yazı şekli ve ifadesi, sonraki kitabelerde, anlam aynı kalmakla beraber genişletilmiş ve değiştirilmiştir.”
(...)“Bu son 15 yıldır şehrimizin bu tarih abidesi, geçmişteki ilgi ve heyecandan yoksundur.”
(...)”Mazinin her zaman ibretle okunması ve geleceğe ışık tutulması açısından, geçmişten miras, her tarih ve kültür yapısı, kentin bir ayrı zenginliği ve onurudur. Böyle bir mirasa sahip olanlara düşen ortak görev ise bu zenginlikleri korumak ve yaşatmaktır.”
Daha öncelir Zafer ve Anma günlerinde bu fotoğrafı verilen Şehitler Abidesinin yanında yapılırdı törenler. Ben ilkokulun 5.sınıfında iken bu abidenin yanında yapılan Çanakkale Zaferi’nin bir kutlamasında ilkokulları temsilen “Dur Yolcu” şiirini okumuştum.
Bugün şehitlerimiz için Baha Bey Çamlığı altında yeni mekan tanzim edilmiştir. Şehitlerimize kutsi borcumuzu orada ifa ediyoruz.
Abdulkadir Ozulu Eski Çorum’dan Kesitler yazı dizisine rahmetli İsmail Özkahraman’ın anlatımları ile, bizzat İsmail Özkahraman’la gezerek yer tesbiti için günler içinde saatlerce dolaşır. Görür ki anlatılanların çoğunun yerlerinde yoktur. Görür ki, eski Çorum’dan ne Çavuş hamamı, ne Sıra Bacalar Sokağı, ne Kara Müftü Çeşmesi, ne Kırklar Mescidi ve daha bunlar gibi niceleri kalmıştır. “Geçmişten günümüze bir iz, bir nişan taşı” kalmamıştır.
(...) “İki Çorumlu, yitiğini arayan Darendeli gibi sokak sokak, kaybolan Çorum’u denmezse de değişen Çorum’da geçmişten izler arıyoruz” diyor Abdulkadir Ozulu yazının sonunda...
*
Abdulkadir Ozulu Ağustos 1996’da kaleme aldığı “Türkistan Türkistan” başlıklı 9 serilik yazısında, İsa Yusuf Alptekin’in 1993 yılında tüm dünya devletlerine bir çağrı niteliğindeki Doğu Türkistan’ın Feryadı şeklinde olan yazısını aktarır. Bu yazı dizisinin önemli noktası Kaşgar’da doğan Çorum’lu Ömer Faruk Rona’nın hazin hikayesidir.
İşte Ömer Faruk Rona’nın hikayesindeki kesitler:
“Bir çocuk gibiydi ihtiyar. Evini, anasını, babasını özleyen çekik gözlü, Türkistan sakallı bir çocuk. Kaybettiği oyuncaklarını arıyor, yalnızlığın acımasız bıçaklarının yaraladığı yalnız ve çaresiz bir koca çocuktu ihtiyar.
(...) “Yetemiyordu kendi kendine kalan zamanı doldurmak için, çocuk dünyasının her taraftan gelen sevgi, ilgi, çocukluğunu birlikte yaşadığı oyuncaklarını bulmalıydı. Sevgilerine sığındığı kalelerin kapılarını yeniden açmalıydı.”
Ömer Faruk Rona’nın babası Çorum’un Çıkrık Köyü’nden. Babası için Ömer Faruk Rona şöyle diyor:
(...) “Kimi insanımızı ticaret alıp götürüyordu bir kıtadan bir kıtaya. Kimi insanımızı ise ilim, din, devlet görevi çekip götürüyordu uzak iklimlere.
(SÜRECEK)