Son yirmi, yirmi beş yıldır yaşananlara bir bakar mısınız?

Cumhuriyet tarihimizde sipere sinmiş, pusuya yatmış bir güruh var ki mal bulmuş Mağribi gibiler. Dalmışlar halkın arasına, ne koparırlarsa kâr. Halkımız böyleleri için "Sel önünden partıl kapanlar bunlar." der.

Yağma sofrası memleket.

Kapış kapış...

Yağmalanan, devletin malı; arazi, fabrika, liman, dağ...

Yağmalayanların üç ortak özelliği var;

Liyakatsızlar (işlerinin yaraşırı değiller.)

Vicdansızlar,

Kindarlar...

Edebiyatçılar; roman yazarları, şairler ayna tutarlar yaşadıkları dönemlere.

Şair Mehmet Ercan'ın HÜZNÜ BÜYÜTMEK* kitabı da tutulan bir ayna topluma.

Mehmet Ercan, toplumcu gerçekçi şairlerimizden. Dikkat çeken bir şair. Ceyhun Atuf Kansu şiir ödülü, Kemal Özer şiir ödülü almış. Başka şiir ödülleri de var.

Yeri geliyor, sanat yapıyor, yeri geliyor doğrudan söylüyor söyleyeceklerini. Lafı dolaştırmıyor.

Her şiiri bir şarjör dolusu mermi. Boşaltıyor...

"kızılırmak suları karadeniz'e akarken delicoş; kulu, altınekin, sarayönü, ılgın, kadınhanı toprakları; yaz ortalarında, dibi ateş alaylı bir kazandı ve konya köylüleri; türk'ü, kürt'ü, türkmenleriyle ve ablak yüzlü, çekik gözlü tatarlarıyla, yaz sıcağında ağzını açmış kuşlar gibi, seraplarla savrulan düşler gibi başıboş akan kızılırmak sularına bakıyorlardı, bakıyorlardı bakmaya ama... ne kahrediyorlardı ne sitem... " s. 9

Ayna tutmayı sürdürüyor şair:

" konya bozkırı için için, derin derin soluyordu, soluyordu solumasına ama... kulak üstü yatıyorlardı olan bitene, kendilerince bahtiyardılar, kuraklık yakıp geçerken arpa, buğday tarlalarını; kızılırmak'ın deli coş sularını karadeniz yutarken; yüzde yetmiş beş oy veriyorlardı şeriatçı, ceberrut hükümete. " s. 13

Şiirsel anlatı, halk şiiri kılığına bürünüyor yer yer. Nazım'ca söyleyişlerin yerini Dadaloğlu yiğitlenmeleri alıyor. Halk ozanlarımız gibi o da mahlas kullanıyor:

" (...)

yaptıkları inan akla ziyandır

hey ERCANİ bu milleti uyandır

rahmani görünür, kendi şeytandır

kuşatmış devleti kara böcekler"

s. 16

Karacaoğlanca söylemler de yakalıyoruz onda:

"(...)

sen asma ol, bense üzüm

yok mu derdime bir çözüm

etme artık baldan sözüm

yüreğinde köz olayım

bu aşığa bunca cefa

bulunmaz mı sende vefa

yeter beni uğrat affa

ipek tende ben olayım"

s. 50

Şair olmak için yürekte sevda olmalı, sevdalanmalı insan. Şairin dediği de bu:

“olmasaydı yüreğimde bu sevda

değil dört yıl, değil dört ay, değil dört gün

yatar mıydım böyle mahpus damında

bu lal, bu kör hücreleri çeker miydim

dayanır mıydım işkence seanslarına

açlık grevlerine coşkuyla

halaya girer gibi girer miydim

sırt verip havalandırma duvarına

musa anter saçlı bulutları

saatlerce seyreder miydim

seni benden, beni senden ayıran

bu hasrete katlanır mıydım

olmasaydı yüreğimde bu sevda"

s. 71

Kitabının adı HÜZNÜ BÜYÜTMEK. Okudukça büyüyor hüzün, çoğalıyor. Şairane dizeler azaltmıyor hüznün yükünü.

"(...)

taş mısın, toprak mısın? kurtlara mı yedirdiler dilini sesini iplere mi astılar? düzelir mi sanıyorsun susunca? sabrın da sınırı var, çıkar at karanlık hörgücünü konuş diyorum konuşmuyorsun"

s. 53

Sevgili Şair Ayten Mutlu, Facebook'ta paylaştığı 31.05.2024 tarihli "Şiire Dair" başlıklı yazısında:

"(...) şiirin yaşam gibi geniş kapsamlı olduğuna ve bir şekilde insanlığa insanlık çağrısı yapacağına inanıyorum." diyor.

Hüzün dağı taşı sarsa da halk konuşmasa da şairler konuşuyor, susmuyor. Mehmet Ercan şiirleriyle "insanlık çağrısı" yapıyor.

31 Mayıs 2024, Ankara

------------------------

*Mehmet Ercan, Hüznü Büyütmek, 108 sayfa, Barış Kitap, Ankara-2024

Zeynal Gül Gšrsel