İstanbul, işgal edilmiş. Padişah Vahdettin ve hükümet, düşman gölgesinde yatıp dinlenmeyi yeğlemişler.

Mustafa Kemal ve arkadaşları bu durumu görüp kahroluyorlar. Memleket, ayaklarımızın altından kayıyor. Yurtseverler, çözüm çareleri arıyor. Gözler, Mustafa Kemal'in üzerinde.

Düşmanların düşmanlıklarını, işbirlikçi saltanatın aymazlaştığını gören, canı yanan, kafasının tası atan Mustafa Kemal'in yanında alıyor soluğu.

Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan kitabında Mustafa Kemal'i mıknatıslı dağa benzetiyor. (Kutsal İsyan, 1. cilt, s. 222, Tekin Yayınevi)

Mustafa Kemal'in evindeki konuğu bu kez Ali Fuat Cebesoy.

"Paşam, (...) hazır yalnızız, biraz da siyasi hedeflerimizin neler olacağını konuşalım."

Konuşuyorlar.

"(...) Boğazlar serbest kalmalı ve fakat, bütün devletler onları emniyet altında bulundurarak bir mukaveleye bağlanmalıdır. Ege'de bizim kıyılarımızdaki adalar bize bırakılmalıdır. (...)" (Kutsal İsyan, Tekin Yayınevi, 1. Cilt, s. 232-233)

125 yıl sonra bizim kıyılarımızdaki adaların yüzdüğü Ege denizinde sekiz katlı gemi ile tura çıkıyoruz.

Torunum on bir yaşındaki Deniz soruyor:

-Dede, bu ada bizim mi?

-Bizim değil.

-Ya bu?

-Bu ada da bizim değil.

-Ya bu?

-Bu adaların hiçbiri bizim değil.

Soru sormaktan vaz geçiyor Deniz. Gözleri uzaklarda.

Adaların çoğu taş kaya. Sanki Akdeniz iklimi etkisinde değil buralar. Dikili bir ağaç yok. İnsan da yok. Arada bir köylerin, şehirlerin kurulduğu adalar da yok değil, onlar Yunanistan'ın. Adalarda Rumlar yaşıyor.

Akşam Çeşme Limanı'ndan demir alan gemimiz ertesi gün öğleye doğru Yunanistan'ın Pire Limanı'nda demir atıyor. Pire, büyük bir şehir. Pire Limanı, dünyanın sayılı limanlarından biri. Şehrin orta yerleşim alanı genişçe bir vadiye yayılmış, sağlı sollu arkasını denize paralel dağa yaslamış.

Burada da dağlar çıplak. Dikili bir ağaç yok. Akdeniz maki bitki örtüsünü ara ki bulasın.

Aklım adalarda.

Lozan Antlaşması'nda, daha sonraki zamanlarda bu adalar konusunda çok da sahiplenici bir çaba içine girmemişiz, belki de girememişiz. Musul, Kerkük konularında da böyle olmadı mı?

Gemimiz yolcularını Santorini ve Mykonos adalarıyla yakından tanıştırdı. Bu adalarda gezerken Hasankeyf geldi aklıma. Devletimiz Dicle Irmağı'nın üzerine baraj yaptı. Barajda su toplandı, toplandı...

O da ne?

Hasankeyf, sular altında.

Bu iki ada da para tuzağı.

Bizde, doğal mağara şehir Hasankeyf sular altında bırakılırken Rumlar, Santorini'de Bremen Mızıkacıları'nı anımsatan üst üste yapay mağara şehir kurmuşlar. Gidilmez yerlere keskin virajlı yollar yapmışlar, çıkılmaz, inilmez yerlere teleferik koymuşlar, iç içe, üst üste yaptıkları bu derme çatma evleri beyaz badana ile badanalamışlar, sonra da gelsin turistler...

Dünya alem burada. Yaşlı insanların ineceği, çıkacağı yerler değil buralar. Gelenlerin çoğu yine de yaşlı.

Eşim hem yürüyor hem kendi kendine konuşuyor:

"İş bilenin, kılıç kuşananın."

Bir yandan da aklı Türkiye'de.

"Cayır cayır yanıyor ormanlarımız. İzmir yanıyor, Didim yanıyor. Kuşadası'nda ormanların yüzüne bakamadık, yere bakarak geçtik utancımızdan. Kıyılarımız yağmalanıyor. Denizlerimiz kirletildiği için balıklar bile beğenmiyor bizim oraları, buralara kaçıyor. Biz, denizlerimize uzaktan bakıyoruz, bunlar denizden çıkmıyor."

Yaratıcı insanlar. Denizden yararlanmayı biliyorlar. Anadolu insanının öküzün dilinden anladığı gibi, Rumlar da denizin, balıkların dilinden anlıyorlar.

16. yüzyıl ozanlarından Pir Sultan Abdal ne diyordu:

"İrençberler, hoşça tutun öküzü."

Rumlar da balıkları hoşça tutuyor buralarda.

Mykonos'a balık yemeye gidiyor insanlar. Konuşmalarından anlıyoruz(!)

-Ne işin var Mykonos'ta?

-Balık yemeye geldik.

Gündüz uyuyan bir kent burası, yaşam gece yaşanıyor. Dar sokaklarında dünyanın en ünlü markaları, kuyumcu vitrinlerinde tek taş, inci, mercan, yakut...

Dünyanın en güzel kızları, erkek arkadaşlarının kolunda. Sokaklar podyum ötesi!..

Gemimiz üç gece dört gündüz yolcularını gezdirdikten sonra yine Çeşme Limanı'na yanaşıyor.

İniyoruz.

Mustafa Kemal' in: "Ege'de bizim kıyılarımızdaki adalar bize bırakılmalıdır." dediği adalar arkamızda kalıyor.

Yapay dünyadan doğal bir dünyaya dönüyoruz.

Değerini bilemediğimiz, parsel parsel sattığımız, bir alana bir de bedava vatandaşlık numarası armağan ettiğimiz  yurdumuza dönüyoruz.

Cennet' e.

Zeynal Gül Adalar 4Zeynal Gül Adalar 5Zeynal Gül Adalar 2Zeynal Gül Adalar 3Zeynal Gül Adalar 1