17 Ekim 2024 akşamı saat 19.30'da Çorum'dan kalkan otobüsümüz, kimi yakaladı ise alıp geldi Ankara'ya. Saat 23.30'da Ankara terminalinde bekleşen  bizleri de bağrına basıp yola çıktı.

İzmir'e gidiyoruz.

Seferihisar'da toplanacak, buluşacak, rüzgârın yükü olacak altmış yıllık arkadaşlık kokusu.

Karanlığın, bağnazlığın boğduğu öğretmen okullarından biri de Çorum İlk Öğretmen Okulu olmuştu.

Okulumuz artık yoktu ama bizler yaşatıyorduk anılarımızda. Dizinde derman, gözünde fer olan herkes, her yıl olduğu gibi yine bir araya gelecektik.

Herkes, her yerden İzmir'e gelecektik.

Ay, Güneşle yarışıyor. Ankara'da. Hüseyin Gazi Dağı ile Elmadağ arasından sıyrılıp çıkan Ay, geceyi gündüze çevirmeye çalışıyor. Gece, elini kış ayazına mı kaptırmış ne? Ortalık buz kesiyor.

18 Ekim sabahı saat 08.30'da İzmir'e girmek üzereyiz.

O da ne?

Ay, bizden önce gelmiş İzmir'e.

İzmir'i bize teslim edip öyle dalacak denize.

Üç gün buradayız.

1960'lı yılların çocuk yüzleri buluşacağız; Kastamonulu, Sinoplu, Çankırılı, Çorumlu. Yetmişini geçmiş kırk yedi can.

Üç gün güzel İzmir'in konuğu olacağız.

Hayret!

Öğretmenlerimizden önce okulumuzun çalışanları geliyor aklımıza.

Aşçımız Mehmet amca, okul hizmetlisi Hasan, ambar memuru İhsan Bey, kütüphane memuru Sadi ağabey...

Hizmetli Hasan büyümüş de küçülmüştü sanki. Otuzlu yaşlarda olmasına karşın o da bizler gibi on beş, on altı yaşlarında oluyor,  çocukla çocuk oluyor. Lakabıyla anardı arkadaşlarımız onu. Geyik Hasan  derlerdi.

-Geyik Hasan yaşıyor mu acaba? Diyor Aslan Kaya.

-Ben onu öğrenirim, diyorum.

İhsan Bey'le aralarında geçen bir anıyı paylaşıyor Keşşaf Delibaş.

Arabadan kuru üzüm sandıkları indiriliyor. Otuz, kırk sandık indirilmiş. Sandıklardan biri yolunu şaşırmış. Yatakhanede bayram ediyor arkadaşlar. Sandığa kum doldurulup tekrar diğerlerinin arasına konuluyor. Dayanamadım, İhsan Bey'e anlattım durumu diyor Delibaş. Parmağını dudaklarına götürdü İhsan Bey, diyor.

"Madem götürüp yemişler, kimse duymasın. Ben, üzümlerin parasını getirene yüklerim, diyor.

Öyle de oluyor.

İhsan Bey, arkadaşlarımızın zarar görmesini istememişti, diyor.

Keşşaf'ın ağabeyi Zülfü Delibaş arkadaşımdı, onu soruyorum :

-Kaybettik ağabeyimi, diyor. Üzülüyorum.

Öğretmenlerimizi anıyoruz, anılar anlatıyoruz peş peşe. Günaydın Çetiner öğretmenimizle anısı olmayan yok. O yılların Çorum'u, Çorum anıları İzmir'in soğuyan havasını ısıtıyor.

Ne Çorum sokakları o günkü sokak, ne bizler o günkü biz...

Hepimiz de yetmişli yaşlardayız. Yaşam yolculuğunu sürdüren çoğu arkadaşlarımız aramızda yoklar. Hastalıklar, ekonomik sorunlar yollarının önünde dağ olmuş. Gelenler çocukluk yıllarımızın öğrenci önderleri, müzisyenleri, ressamları, sporcuları, şairleri... Her bir arkadaş kar kış yaşamış, dağ taş aşmış birer yılkı atı.

İzmir'de doya doya Çorum'u yaşıyoruz.

Deniz kokusunu bastırıyor arkadaşlık kokusu.