“Geçmiş dönemdekilerle günümüz insanı arasındaki en önemli fark nedir?” diye sorarsanız, hemen günümüzde dış görünüme verilen önemden söz ederim. Gerçekten de öyle. Artık her şey insanların kişiliklerine, duygusal yapılarına ya da karakterlerine göre değil; dış görüntü imajlarına göre değerlendirilip itibar ediliyor. Yani Nasrettin Hoca’nın “Ye kürküm ye” fıkrası günümüzde gerçek oldu.

Dış görünümün iç görünümden, yani karakter yapısından çok daha önemli görülmesi yaş düzeyi düştükçe daha fazla öne çıkıyor. Galiba bu durum gençliğin yapısında var. Kısacası verilmek istenilen mesaj şu: “Dışa karşı güzel bir görüntü ver de gerçekte nasıl olduğun hiç önemli değil.” Eh, kafa yapısı ve anlayış böyle olunca da ekmek almayı beceremeyen oğlanlarla, patates soymayı dünyanın en zor işi olarak gören kızlarımızın kendi arasındaki beğenilirlik ölçütünün dış görünüm olmasına şaşmamak gerek.

Peki ama neden böyle oldu..?

Bence bu konuda en etkili olan TV ve diziler. Çünkü izledikleri dizilerde öğrendiler ki, kafanın içinin dolu ya da boş olması değil, o kafayı örten saçın şekli çok daha önemli. Ya da göğüs kafesinin içindeki yürek değil, “ben buradayım” diye bağıran ve bir kısmı da izleyicilerin göz zevklerine sunulan göğüs önemli. Veya incecik bel, biçimli bacaklar ya da kalça yapısı önemli. Bunlar prim yapıyor, bunlarla şöhret olunup zengin olunuyor. En önemlisi de bunların kalitesine göre eş seçiliyor. Tabii ki evlilikler bu ölçütlere göre yapılınca da üç gün sonra boşanan boşanana…

Can Dündar’ın bu konu ile ilgili bir yazısını okuyup sizler için saklamıştım. Bir bölümünü aynen alıyorum:

“Levent'te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm.
Geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie'nin fotoğrafıyla gelmiş ve "Bununki gibi dudak istiyorum" demiş, 18'lik bir kız da göğüslerini büyütmesi için yalvarmış. "En büyük istekleri" neymiş biliyor musunuz? Zara'nın ya da Diesel'in 34 bedenine sığmak...
Uzmanımız devam ediyor: "Çünkü televizyonda gördükleri mankenler 34 beden giyiyor. Onu giyebilmek için 44 kilo kalmaları lazım. Bu nedenle de resmen aç geziyorlar. Gün boyu yedikleri, bir kâse yoğurt, iki tas salata, sigara, kahve ve kola... 500 kaloriyle yaşamaya çalışıyorlar. O yüzden vücutlarında demir ve sodyum eksikliği var. Yanlış beslendikleri için vücutları hızla deforme oluyor, müdahale için de bize geliyorlar." Uzman, bunun son yıllarda gözlenen bir "patlama" olduğunu söylüyor: "Ben de anneyim, 18'lik 'lipolu' (yağ aldırmış) kızları görünce dehşete kapılıyorum. Biriktirdiği 300 – 500 lirayla gelip 'dudağımızı şişir' diyenleri 'Bırakın dudağınızı da gidin kafanızı şişirin' diye geri yolluyorum."

Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz: İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir beyin ya da karakter sahibi olmaktan çok daha fazla prim yaptığı bir ülkeden başka ne beklenebilir ki? Az çok düşünüp beynini çalıştıranların başının beladan kurtulmadığı, kalçasını çalıştıranların ise baş tacı edildiği bir toplumun gençlerine nasıl "Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt" öğüdü verebiliriz ki?"

İşte vaziyet böyleden böyle. Gidiş iyiye değil ya Allah sonumuzu hayreyleye…

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·        Tanrım, sen insanlara bir ışık verdin, onlar bu ışığa akıl diyor ve o aklı hayvandan daha hayvan olmak için kullanıyorlar. Faust'dan

·        Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras, ilim gibi şeref olmaz. HZ. ALİ

·        Aklı dolu olan toplumun hapishaneleri boş olur. H. Turan

·        Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.  Eflatun

·        Hiçbir üniversite sana “kendin” olmayı öğretemez; bunu ancak sen öğrenebilirsin. Osho

·        Aydınlanma, kişinin kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir. Kant

·        Boş çuvalın dik durması zordur. B. Franklin