Olay, 30 Temmuz 2022 Cumartesi günü oldu.

Ankara'nın Mamak ilçesinde bulunan “Şah-ı Merdan Kültür Evleri Yaptırma ve Yaşatma Derneği”ne…

Ankara’nın Mamak ilçesinde bulunan “Ana Fatma Cemevi”ne…

Ve Çankaya ilçesinde bulunan “Türkmen Alevi Bektaşi Vakfı Genel Merkezi”ne...

İzmir’den kalkıp gelen 24 yaşındaki bir işçi genç, aynı gün bu üç cemevine saldırıda bulundu.

Üstelik Alevi toplumunun kutsadığı Muharrem ayında…

Üstelik İslam dünyasında tam 1400 yıldır unutulmaz bir acı, unutulmaz derin yaralar bırakmış Kerbelâ faciasının, yasını temsil eden Muharrem orucunun ilk gününde…

* * *

Elbette bu tip saldırılar geçmiş yıllarda da oldu.

2021’de Yalova’da…

2017’de Malatya’da…

2012’de Didim’de…

2012’de yine büyük bir tehlikenin işareti olarak Adıyaman'da…

Ve Sivas’ta ve İzmir’de ve İstanbul’da ve de daha birçok ilde, ilçede…

Yine de toplumsal sağduyu, bu tip kışkırtmaya karşı bir duruş göstermiş, bu saldırılarla istenen amaç gerçekleşmemiştir.

Ama bu saldırılar, sıradan bir olay gibi görülmemelidir.

Bu saldırılar, bir meczubun eylemi denilmemelidir.

Ve de özellikle çocuk işi denilerek geçiştirilmemelidir.

Ki bu daha vahimdir. Çünkü bir çocuğun böyle bir saldırıyı düşünebilmesi daha büyük bir tehlikenin işareti demektir.

* * *

Peki, neden bu saldırılar? Amacı nedir? Tetikleyicisi kimdir?

Ya da nasıl bir olgu, bu saldırıları yaratır olmaktadır?

Ve de hangi karanlık iradeler bu saldırıları tetiklemektedir?

Görülmesi ve okunması gereken budur.

Ama asıl sorun, bu tip saldırıları yaratabilen toplumsal ve siyasal iklimi görebilmek olmalıdır.

Çünkü bu saldırılar yılların, hatta asırların birikimi olan bir ötekileştirmenin şiddet kullanarak yansır oluşudur.

Ve de bu saldırılar, bir inanç kimliğine karşı öfke ve nefret kokan bir duygunun görünür oluşudur.

Yani yerleşik bir olgunun şiddete dönüşerek dışa vuruşudur.

Görmemiz gereken işte budur.

Bu yerleşik algı yok edilmediği sürece, bu tip provokatif saldırılar her zaman olacaktır. Ve de her zaman yaratılacak, her zaman yaptırılacaktır.

Fiili saldırı olarak…

Kapılara işaret koyarak…

Duvarlara yazı yazarak…

Cemevlerine saldırarak…

Ve de bu tip eylemlerle olağanüstü dönemler yaratmak isteyen derin ve karanlık iradeler, her zaman tetikleyici olacaktır.

Çorum, Maraş, Sivas olaylarında yaşanan katliamlar gibi…

* * *

Ama bu karanlık amaçlı saldırıları:

Alevi-Sünni halkın duyarlılığı ve birlikteliği engelleyecektir.

Cumhuriyetin mayasını birlikte atan, İslam’ın farklı bir yorumu olan Alevi-Sünni halkın sağduyusu engelleyecektir.

Ayrımcılığa, ötekileştirmeye karşı Mevlâna'nın, Hacı Bektaşi Veli'nin, Yunus’un bu topraklara ektiği toplumsal barışın tohumları engelleyecektir.

Ve de engellenmelidir.

Ki, emperyalizme hizmet eder olunmamalıdır.

Bu ülkenin kaderi ile oynayanlara, oynamak için pusuda bekleyenlere hizmet eder olunmamalıdır.

Bu ülkeyi mezhep çatışmasının içine hapsetmek isteyen Türkiye düşmanlarına hizmet eder olunmamalıdır.

Elbette konu, yalnız Ankara’daki bu saldırılar değildir. Bu ülkenin topraklarında 84 milyon insan yaşamaktadır. Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Çerkez-Laz, velhasıl çok sayıda etnik ve inanç gruplarıyla Anadolu halkı yaşamaktadır.

Bu nedenle bu tip saldırgan ve kışkırtan eylemlerle pusuda bekleyen Türkiye düşmanlarına bir ortam yaratılmamalıdır.

Ama yine de yukarıda belirttiğim gibi, toplumun bilinçaltına sanki kazınarak yerleşmiş bir ayrımcılığı görmek gerekir. (Pazartesi yazımın konusu)