Oysa neydi düsturumuz: “Bin kere zulme uğrasan da bir kere zalim olma.”diyor Hz. Ali (r.a.).

Bugün şöyle bakıyorum da insanoğlunun içindeki çekememezliklerin altında yatan en önemli sebeplerin bencillik, hoşgörüsüzlük, kibir, gurur, haset ve fesatlık olduğunu görüyorum. Bu saydıklarımın çoğu dinimizce de günah sayılmış, hatta Peygamber efendimiz “Fitne uykudadır, bunu uyandırana Allah lanet etsin.” buyuruyor.

Hz. Peygamber A.S. Efendimiz’in buna benzer sayısız uyarılarının yanı sıra, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette fitne kelimesinin geçiyor olması, bu konuda ne kadar hassas olmamız gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.

Hacı Bektaş Velî’nin “İncinsen de incitme.” “Her ne ararsan kendinde ara.” sözleri onun hoşgörüsünü; insanlığı sevgi, barış ve kardeşliğe çağırarak insana verdiği değeri ne güzel ortaya koyuyor.

Bu diyardan ne de gönlü güzel insanlar geçmiş. Alimler ,dervişler hepsi de tek bir nokta üstünde uzunca anlayana söz söylemiş, Kalp kırma, incitme demişler.

Günümüzde ne çok ihtiyacımız var bu sözlerin özüne, kimimiz kırar kimimiz kırılırız ama hayat ne kırmaya ne de kırılmaya değer.

Farklı hikâyelerin bir araya gelmesinden oluşuyor hayatımız. Öyle hikâyeler ki ağlatan, gülümseten, eskiyi anımsatan, yeniye dair düşünmenize yol açan hikâyeler var içinde.

Ama bugün kahramanı olduğu hikâyeler yazamıyor insanoğlu. Hep bir şeylerin sahibi olma derdinde. Başkasında olanın kendisinde olmamasına tahammül edemiyor. Tam bir tamahkârlık durumu söz konusu.

Bir avuç toprak için karşısındakilere, etrafındakilere etmediğini bırakmıyor. Hâlbuki geçenlerde okuduğum bir kitapta:

“İnsan; toprak alma derdinde.

Toprak; insan alma derdinde…

Ne toprağın gözü doydu,

Ne de insanın…

Ne garip.” sözü çok dikkatimi çekti.

her hikâyenin güzel bir sonu vardır ya. Bu da öyle bir şey sanırım. Hikâyenin sonunda herkes ya “toprak” sahibi oluyor ya da toprak insanın sahibi.

“Dilin bozduğunu el düzeltemez.” derler. İncinirsek de incitmeyelim.

En güzel günler sizlerin olsun.