Çorum Belediyesi Kültür Yayınlarından hüseyin Çırakman’ın “Bir Damla Suyum” kitabının 146. sayfasındaki “Madımak” şiirinin aslı ve tamamı (altı kıtası) aşağıdaki gibidir.

Madımak

Kızlar size müjde, çıktı madımak

Bıçağı eline al, toplamaya bak

Çift fistan üstüne bir de önlük tak

Çık harman yerine sallan bir zaman

Madımak yiyenin kesilir hızı

Başına toplamış gelini, kızı

Yaprağı yeşildir, kökü kırmızı

Yiyenler tadına doymaz madımak

Madımak yaylanın yolunda biter

Günün dönümünde mevsimi yeter

Gurbette olanın burnuna tüter

Yaz kış eğlencemiz sensin madımak

Toplayıp da bir tahtada kıyarlar

Temizleyip bir selede yuyarlar

İçine de biraz bulgur koyarlar

O zaman lezzetin artar madımak

Yakarlar ocağı, odun atınca

Dürüm dip iki elinle tutunca

Bir de sarımsaklı yoğurt katınca

Artık lezzetine doymam madımak

Sefil Hüseyin’im kısmetin arar

Sıcak yiyene pek fazla yarar

Güzeller bohçe edip beline sarar

Değdiği yeri hiç incitmez madımak

Molla İzzet’ın babası Gafur Hoca Osmancık Caddesi üzerindeki Selimiye camiinde kırk yıl hiç ücret talep etmeden (almadan) ve hiç aksatmadan gönüllü imamlık yapmıştır.

Çaygeçe’nin bu güzide insanı Gafur Hoca ve oğlu Molla İzzet unutulur mu?

*Gıdı gıdıcı Safiye Teyze

Çaygeçe’de “sınıkçı” diye ün yapmış, Molla İzzet’in kız kardeşi, mahallenin ‘kırık çıkıkçısıydı Safiye Teyze.

Safiye Teyze, kırık ve çıkıkları için kendisine gelenleri kendi evinin yakınındaki bakkala gönderir, “üç yumurta al, bir de gıdı gıdı al” derdi.

“Safiye Teyze yumurtayı anladık da, gıdı gıdı nedir?” diye soranlara:

“Sen bakkala söyle o verir” der, gıdı gıdıyı açıklamazdı. Sonra “Hasta burda otursun, siz gidin alın” derdi.

Yumurta ve gıdı gıdı almaya gidenler evden çıkınca hasta ile konuşur, güzel sözler söyler, sardığı kırık ve çıkıkların hepsinin iyi olduğunu anlatır, hastaya güven verir, psikoloji olarak rahatlatırdı. Yumurta ve gıdı gıdı gelince, yumurtanın akını çeşitli karışımlarla karıştırır, kan oturmuş yerleri de hastaya göstermeden avuç içine aldığı gıdı gıdı ile hafif çizerek kanatır, kırık kemiği birleştirerek veya çıkığı yerine oturtarak, sonra sıkıca sarardı.

Safiye Teyze jilete “gıdı gıdı” derdi. Bakkala “gıdı gıdı vereceksin” deyince jilet vreceğini anlardı bakkal. Safiye Teyze’ye:

“Jilet desem, hasta ‘benim etimi mi kesecek acaba’ diye düşünür, belki de korkar kaçar” diye anlatırdı. “Jileti avucumun içine alıyorum, hastaya göstermeden ucunu hafifçe kol veya bacaktaki kan oturmuş yerlere değdiriyorum, pis kanın dışarı atılmasını sağlıyorum. Bak gıdı gıdı yapıyorum diye de hastanın gönlünü alıyorum. Herhalde dikkat etmişsinizdir nasıl yaptığımı...” diye açıklardı.

Çageçe’nin “sınıkçı” Safiye Teyzesi ve onun gıdı gıdısı unutulur mu?

*Davudi esli Muttalip

Muttalip Çaygeçe’nin kabadayılarındandı. Kabadayı dediysem yaramazlığıyla değil; dürüstlüğü, mahalleyi kollayıp gözetleyerek sahiplenmesi, iyi ve samimi verileri ile meşhur abadayı idi Muttalip.

Kendisi Belediyede memurdu. Kimseden korkmayan, gözünü budaktan sakınmaz ‘gözü kara’ birisiydi. Resmi görevi dışında zamanını Yazı Çarşı’daki Atalımlar’ın kahvede oyun oynayarak geçirirdi. Gecenin on ikisinde kahveler kapanınca Selimiye sokaktaki evine giderken komşuların kapılarını kontrol eder, açık kalmış kapıları kapatır, adeta sokağı bekçiliğini yapardı.

(SÜRECEK)