Sayın Ozulu mütevazi bir şekilde –fısıltı halinde “Bu kadar daha var içeride, onları da getireyim mi?” dedi. Bir an sessiz kaldım. Benim işitme özürlü olduğumu bildiği için, işitmedim kanısıyla tekrar etti. “Onları da getireyim, ister misiniz?” İşitmiştim önceki sorusunu ve o an albümlere dalmıştım. “Zahmet etmemesini” söyledim.

Albümler çocukluk fotoğrafları; öğrencilik yaşamı; genç arkadaş çevresi, Konya-Yüksek Okul dönemi; Nevşehir Öğretmen Okulu Öğretmenliği ve öğrenci etkinlikleri; Çorum İmam Hatip Okulu öğretmenliği ve öğrenci etkinlikleri; Yedek subay oarak askerlik dönemi; tekrar İmam Hatip Lisesi öğretmenliği ve öğrencilerle; Anadolu Lisesi yöneticiliği; gönüllü TEMA Vakfı etkinlikleri ve doğa fotoğrafları; ilimizdeki sosyal faaliyetler; ilçelerdeki sosyal faaliyetleryaşamını araştırdığı kişilerin röportaj fotoğrafları; araştırma yapmak için gittiği yöreye ait fotoğraflar; zanaatkarlar ve ürettikleri; görev yaptığı okullarda açılan sergi ve açılışına gittiği sergilerdeki sergilenenlerin tüm fotoğrafları; aile fotoğrafları... aklınıza ne gelirse onların fotoğraflarının albümleri ayrı ayrı kümelenmiş. Hem de çok muntazam olarak.

Her biri 288 fotoğraf alan büyük boy 15 albüm saydım. Küçük ve orta boy albümleri saymadım ama 50’nin üzerindeydi. Küçük boy albümler 100’e fotoğraflıkmış.

Şöyle hesap edersek 288x15=4320 fotoğraf büyük albümlerde. 100x60=6000 fotoğraf küçük ve orta boy albümlerde. Gördüklerimizin yarısı kadar da içerideki, “...daha getireyim mi?” diye söylediklerini sayarsak, daha önce dostumun bana söylediği on bin rakamını hiç abartmadığını, hatta az bile söylediğini anlamış oluruz.

Bir kişinin, bir ailenin bu kadar fotoğrafı biriktirip 60-70 yıl, çok güzel bir şekilde muhafaza edildiğini hiç bir yerde göremezsiniz zannediyorum.

Kendisini candan kutladım ve gıpta ile bir müddet seyrettim. Daha sonra da içeriklerini saatlerce aktardım. Takdir edilecek bir düşüncenin, takdir edilecek bir emeğin bir fotoğraf arşiviydi bu. Benim gıpta ile baktığımı anlayınca sayın Ozulu, “Yalnız benim eserim ve emeğim değil bu, eşimin gayreti, emeği ve sabrı ile oluştu” dedi “...yoksa ben bunlara bu kadar zaman ayıramasdım...”

Bir özverinin, bir paylaşımın, büyük bir sabrın ürünü... Ve takdir edilecek,  saygı duyulcak bir eş, eli öpülesi bir ana işte...

Abdulkadir Ozulu’nun fotoğraf arşivi içinde özel bir abüm ilgimi çekti. 11 Ağustos 1999 tarihinde tam güneş tutulmasının ilimizde de, başlagıcından bitimine kadar izlenebileceği doğa olayının 36 pozluk fotoğrafları. Her kareye dakikalarca bakıp, o anı yaşıyor insan. Hem de güneşin çok incecik bir hilal oluşundan tutun da, bir nokta kadar gökyüzünde kayboluşuna kadar.

Abdulkadir Ozulu’nun kitaplarının ve albümlerin muhafazası bile büyük bir emek ve özveri. Bir de bugüne değin biriktirdiğ ibu kitaplara ve fotoğraflara parasal yönden düşüncek olursak, onu da siz tahmin edin. “Bir sevret” dediğinizi duyar gibi oluyorum.

(SÜRECEK)