Değerli dostlar; Türkiye’de Kürt hareketinin legal (açık) DEM Parti gibi, illegal (gizli) PKK terör örgütü gibi iki temsilcisi var. DEM Parti yasalara göre kurulmuş, bu çerçevede meşru siyasi faaliyetini yürütüyor ve Kürt Halkının yüzde 80’i üzerinde etkin. Lideri Selahattin Demirtaş AHİM tarafından suçsuz görülüyor ve salıverilmesi isteniyor. Bizim de anayasadaki yazılı hukuk devleti ilkesine göre, serbest bırakmamız gerekiyor. PKK terör örgütü lideri ise Abdullah Öcalan emperyalizmin kuklası ve göbekten bağlı 60 bin masum insanın katlinden sorumlu. 25 yıldır mahpus ve cezası müebbet. Kürt halkı üzerindeki etkinliği yüzde 20.

Hal böyleyken bizim iktidarın doğrudan DEM Partisi ve Selahattin Demirtaş’ı muhatap alıp Kürt Halkının, haklı ve meşru olabilecek meselelerini TBMM zemininde onlarla çözmesi gerekmez mi? Ondan sonrası terör örgütünün legal parti DEM’in peşine takılması gerekirken, bizim en üst makamlardan “Edirne’deki, İmralı’ya hesap verecek” sözlerini öfkeyle sarf etmiş olmamız düşündürücü değil mi? Bu işte bir gariplik yok mu?

ABD emperyalizmi dün kellesine 10 milyon dolar ödül koyduğu cihatçı örgüt lideri Colani ile çok uyumlu. Para ödülünü kaldırdı fakat yaptırımları 2029’a kadar uzattı. “Ne olur? Ne olmaz? Emirlerime ne kadar uyacaksın biraz gözlemleyim” demek istiyor. Suriye’nin bir kısmını İsrail’in işgal etmesinden çok memnunlar. 

Diğer bir adım ise PKK silah bırakıp kendisini tasfiye edince, kendisini Suriye’deki zaten organik bağı olan PYD ve YPG örgütlerinin kollarına atacak. Eğer yanılmıyor ve yanlış okumuyorsak bugünkü görebildiğimiz kadarı ile orada özerk bir Kürt bölgesi oluşacak. Öcalan işte bu gelişmeler için ziyaretçilerinden mesaj gönderiyor. “herkesten katkı bekliyorum” diyor. Yetmiyor ek yapıyor, işi sağlama alıyor. “Destek TBMM’den olsun” diyor.

ABD, İsrail ve Türkiye, Suriye’de bir kilim dokuyorlar. İsrail zaten Suriye’nin bir bölümünü işgal etti. Artık o iş bitti, kimse işgal edilen yerlerden İsrail’i çıkaramaz. ABD emperyalizminin ise oyunu daha büyük, şimdi anlatmaya bu köşe yetmez. Başka bir zaman yazarız.

Tüm bunların olması için Türkiye’nin desteği olmadan da olmuyor. Zaten “Yeni paradigma da” bu oluyor. Türkiye’deki mevcut iktidarın hesabı ise gelecek seçimleri almak ve anayasayı değiştirmek. Pazılın parçaları ancak böyle tamamlanabiliyor. Bunlar iktidarın yurt içi istekleri. Yurt dışı ise Süleyman Şah Türbesi yerine taşınmış olacak, Emevi Camii’nde namaz kılacaklar. Sonra da Vahdettin’in mezarını ziyaret edecekler. Az kazanım sayılmaz! Bu kadar kazanımdan sonra yurt içinde ver mehteri, ver coşkuyu gitsin. Askıda ekmeğe muhtaç yığınlar, askıda ekmeği de unutur ne güzel ne güzel.

Anayasası değişmiş, siyasal İslam devletinin kapıları açılmış, laiklik yerle yeksan olmuş. İktidar otoban gibi yolda yürüyor. Bu adım adım Sevr’e yürüyüştür. Trump boşuna övgüler dizmedi.

105 yıl öncesinin Sevr paradigması hortlar da adına “yeni paradigma” denirse, Türk Halkına ve demokrasi güçlerine tek bir yol, tek bir paradigma kalıyor. 104 yıl öncesinin Amasya Genelgesi 3. maddesi Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Tabii demokratik mücadeleyle. Nokta.

BİTTİ