3 Ekim 2022 Pazartesi… Kılıçdaroğlu, “Grup toplantısından sonra yeni bir ‘türban yasası’ sunacağız” dedi.

4 Ekim 2022 Salı… CHP türban yasasını meclise verdi.

Oysaki türban ya da başörtüsü sorunu çözümlenmiş, gündemden kalkmış idi. Ama tekrar neden gündeme getirildi? Sayın Kılıçdaroğlu neden ihtiyaç duydu? Anlaşılamadı.

Kaldı ki bu konu, yıllarca cumhuriyet ve karşıtlarının kavgası gibi sunulmuştu.

***

Bu nedenle önce “türban” sorununun tarihçesine bir bakmak gerekti.

12 Eylül 1980 darbesiyle kurulan YÖK, bir kıyafet yönetmeliği yayınlar ve üniversitelerde başörtüsünü yasaklar.

Her nedense aynı YÖK, 1984’de bu yasağı kaldırır.

1987’de “disiplin suçu” olarak yeniden yasaklanır.

Ancak, Başbakan Özal YÖK yasasında, serbest olmasını sağlayan bir değişiklik yapar.

Ama Evren veto eder.

Özal, 1988’de 2’nci yasa değişikliğini yapar.

Bu kez Evren onaylar, ardından Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) iptal davası açar.

AYM ise 7 Mart 1989’da bu yasa değişikliğini iptal eder.

Ama 1990’da türbana izin veren 3’üncü yasa değişikliği yapılır.

Bu kez de SHP, Anayasa Mahkemesine iptal davası için başvurur. Ama başvuru reddedilir.

Sonuçta 1990-1997 arasında türban serbest kalır.

1997’de Kemal Gürüz YÖK Başkanı olur. 15 Eylül 1997 tarihli bir genelge ile türbanlı öğrencinin üniversiteye alınması yasaklanır.

İşte “türban sorunu” bu genelgeyle başlar. Sorun adeta kanayan bir yaraya dönüşür, toplum neredeyse ikiye yarılır.

***

Sonuçta 2008’de, Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde bir değişiklik yapılır.

Kamu hizmetlerinden faydalanmayı ve yükseköğretimde türbanın serbest bırakılmasını öngören bir yasa, AKP ve MHP oylarıyla 103’e karşı 411 oyla kabul edilir.

Ancak “Cumhuriyet ve Laiklik ilkelerine aykırı” iddiasıyla CHP, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurur. AYM de bu yasayı iptal eder.

Ama YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın İstanbul Üniversitesine gönderdiği bir yazıyla, 1987’de bir genelgeyle yasaklanan “türban”, yasal bir düzenleme olmamasına karşın yine bir genelgeyle fiili olarak serbest olur.

2013 yılında ise AKP’li 4 bayan milletvekili meclis çalışmalarına türbanla girer.

Ardından 31 Ekim 2013 günü CHP’nin de desteği ile türban serbest olur. Hatta Sayın Kılıçdaroğlu 3 Kasım 2013 günü yapılan parti meclisi toplantısında, “Parlamentoda tarih yazdık. Biz çok önemli bir gerçeği Türkiye'nin gündeminden sildik, aldık” der.

Bu oluşumların ardından Bakanlar Kurulu kararıyla, 2014’te liselerde de türban serbest bırakıldı. Yönetmelikteki kılık kıyafet bölümü yeniden düzenlendi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın açıklamasına göre de türban serbestliği 5’inci sınıfa kadar da indi. Yani hem lisede hem ortaokulda...

Ve de 2015’te hakim ve savcılara, 2016’da polislere, 2017’de TSK mensuplarına türban serbestliği tanındı.

***

Peki, “türban” sorununun kaynağı nedir?

Ülkede 1980’den sonra hızlı bir kentleşme başladı. Kırsal kesim kentlere aktı. Kentlerin nüfusu artarak bugün % 93 oldu. Muhafazakârlık arttı. Cemaat kültürü hızla gelişti.

Üniversiteye giden kız öğrencilerin oranı yükseldi. İslami değerleri yüksek aile çocukları ise kimi inançları, kimi geleneksel kültürü, kimi de siyasal nedenlerle başını örtmek istedi.

Laiklik vurgusu yüksek kesim ise tüm devlet dairelerine, ilk ve ortaöğretime de yayılacağı inancıyla bu gelişmelerden tedirgin oldu. Çünkü “türban” ya da “başörtüsü”, irticai tehlikenin işaret olarak görüldü. Oysaki “türban” olayı, özellikle sosyolojik bir vaka idi.

Bir diğer yönüyle de kırdan kente göç, kentlerdeki muhafazakârlık, muhafazakârlığın siyasallaşması yani siyasal İslam'a dönüşmesi, üniversitelerde “türban sorunu” birbirini besleyen ve de üreten sosyal ve siyasal olgular oldu.

Laiklik vurgusu yüksek kesim ve de özellikle CHP, olayın siyasal yönüne baktı. Gelişmeleri, Cumhuriyete duyulan bir itiraz olarak gördü.

Evet, böyle görüldü. Böyle görüldü ama mecliste CHP’nin desteği ile de bu sorun, 2013 yılında çözümlenmiş, gündemden kalkmış oldu.

Peki, şimdi neden gündeme getirildi?

Ve de kızlarımız üzerinden siyaset yapmanın, bu ülkeye hiçbir yararı olmadığı, bugüne kadar neden görülmedi?

Namusun bile kadın üzerinden sorgulandığı ülkemizde, herhalde şu sorular da özellikle cevaplandırılması gereken birer soru olmalıdır:

Neden her şey kadınlarımız ve kızlarımız üzerinden inşa edilir olmaktadır?

Ve de neden ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlarımız, siyaset için “kobay” olarak kullanılmaktadır?

Evet, neden?