Ve bugünlerde:

Önce Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Ekim 2021'de Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile görüştüğünü kamuoyuna duyurması…

Çavuşoğlu'nun açıklamalarına MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, “Dışişleri Bakanımızın Suriyeli muhaliflerle Esad rejimi arasında barışın tesis edilmesi hususundaki yapıcı ve gerçekçi sözleri kalıcı çözüm arayışlarına güçlü bir nefestir” demesi ve “Türkiye'nin Suriye konusunda attığı adımlar değerli ve isabetlidir” demesi…

AKP kurmaylarından Hayati Yazıcı’nın, “Şam ile ilişkiler direkt hale gelebilir, seviyesi de yükselebilir” demesi...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ukrayna dönüşü, “Suriye ile daha ileri seviyede adımları temin etmek istiyoruz” açıklaması…

Ve yine Erdoğan’ın:

“Siyasette dargınlık olmaz. Her an barış içinde olacaksın. Her an görüşebilme imkânı yakalayacaksın” demesi...

“Devletlerarasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz” demesi...

“Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu” demesi…

Ve de “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki” demesi…

Yeni bir Suriye Politikası’nın işaretleri olmuştur.

Ve 11 yıllık Suriye politikasından bir dönüşün işaretleri olmuştur.

* * *

Suriye komşumuzdur, 911 kilometrelik bir sınırımız vardır.

Ve bu sınırın 400 kilometreden fazlası “Kürt” nüfusun yaşadığı bölgedir. Bu nedenle dünkü yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye'nin hassasiyeti yüksektir.

Elbette bu ülkedeki gelişmelere kayıtsız kalamayacağımız da bellidir. Ancak böyle bir milli sorunda siyasetin, ortak bir akıl oluşturması gerekirken, ne yazık bu ortak akıl oluşturulamamıştır. Muhalefetin endişeleri bir muhalefet malzemesi olarak görülmüştür.

Oysaki AKP iktidarı:

2003 yılından itibaren Suriye ile dostluk köprüleri kurmuştu. O günün Cumhurbaşkanı Gül, o günün Başbakanı Erdoğan gibi üst düzeyde karşılıklı ziyaretler, görüşmeler, anlaşmalar yapılmıştı.

Komşularla ve de özellikle Suriye ile sorunsuz bir politika izlendiği söylenmişti.

Nitekim 2007 yılında Erdoğan, Halep Olimpiyat Stadı’nı Esad’la birlikte açmıştı. Seyircileri Esad’la birlikte selamlamış ve Esad’la birlikte alkışlamıştı.

Ve 2009 yılında Suriye ile Türkiye arasında, “Yüksek Düzeyde Stratejik İşbirliği Konseyi” (YDSK) kurulmuştu. O günün Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bu anlaşmayı “ortak kader, ortak tarih, ortak gelecek” diye formüle etmişti.

Yine 2009 yılında, iki ülke arasında “vize muafiyeti” sağlanmıştı. “Siyaset-güvenlik-sağlık-tarım-ticaret-enerji-ulaştırma-su-eğitim-bilim-kültür-çevre” gibi alanlarda 50’ye yakın anlaşma imzalanmıştı.

* * *

O gün bu politikalar doğru idi.

Çünkü çok netameli bir bölge olan Ortadoğu'da, komşularımızla uzun yıllar gerginlik üzerine kurulmuş dış siyasetimizin yanında, bu olumlu gelişmeler Türkiye'nin çıkarına idi.

Ama bu sıcak komşuluk ilişkileri, Tunus'tan estirilen rüzgâr Suriye'ye gelince birden düşmanlığa dönüşüverdi. Birdenbire siyasi iktidar, emperyalizmin Suriye'ye getireceği demokrasiye(!) sahip çıkıverdi.

Oysaki doğusunda az yoğunluklu bir savaş ülke ekonomisini, ülke siyasetini sarsarken…

Ve de uluslararası siyasetin gündemine taşınır bir süreç izlerken…

Türkiye'nin Suriye'deki gelişmelere taraf olarak karışır görünmesi, hem tehlikeli hem yanlış idi.

Ve de bu politika Suriye'deki çatışmaları, Türkiye'nin içine çeker bir süreç oluşturabilecekti.

Nitekim ABD ve Batı’lı emperyalistlerin finanse ettiği terör örgütlerinin, Suriye’den Türkiye’ye geçmesini önlemek için, 911 kilometrelik sınırın 837 kilometresine duvar çekilmek zorunda kalınmıştır.

Ama bugün, Suriye politikasında yeni ve olumlu bir adım atılacak gibidir.

* * *

Herhalde Suriye politikasındaki bu değişimin itici gücü:

Rusya, Türkiye ve İran arasında yapılan üçlü toplantılar…

Resmi rakamlarla 4 milyonu, gayrı resmi rakamlarla 7 milyonu bulan Suriyeli sığınmacılar…

11 yıllık Suriye politikasından bir sonuç alınamaması…

Ve 2023 seçimlerine doğru yumuşatılmış bir siyasi iklim beklentisi…

Ve de genelde ülke ekonomisinin yaşadığı sıkıntı gibi konular, belirleyici olmuştur.

Ama hangi nedenle olursa olsun, Suriye ile yeni bir dostluk köprüsü için bu değişim olumlu bir adım olacaktır.

Çünkü okyanus ötesiyle hısım, komşusuyla hasım olmak zaten yanlış bir politikadır.