Emekli bir Türk ile evlenen 53 yaşındaki Rus Hanım, Türklere ait gözlemlerini şöyle anlatıyor;
“Ben Türkiye'ye gelip evlendim ve kısa zamanda çevremdekileri gözlemleyip fikir sahibi oldum. İsterseniz bunları sizlere de anlatayım.
ERKEKLER:
Türk erkekleri yemek yemeyi çok seviyor. Ayrıca sofrada çok çeşit istiyor. Yemekten zevk almıyor, sadece karnını doldurup açlığını gidermek için yiyor. Biraz oturur oturmaz da hemen yemek soruyor. Sonra da hasta olup anlatmaya ve şikâyet etmeye bayılıyorlar.
KADINLAR:
Türk kadını da çok yemek seviyor. Güzel şeyler konuşmayı bilmiyor, sözleri hep şikâyet. Kocasından şikâyet ediyor, ailesinden şikâyet ediyor, çocuğundan şikâyet ediyor, kendinden şikâyet ediyor. Kadınlar kendine zaman ayırmayı bilmiyor. Hasta olup doktorun “biraz dinlen; çok yorulmuşsun, vücudun iflâs etmiş” demesini bekliyor. Ayrıca, bunu bahane edip zamanını hep hastalık konuşarak geçiriyor.
ÇOCUKLAR:
Çocuklar hep televizyon başında. Eşimin oğlu evlendi, torun televizyon başında. Geline dedim ki; “Çocuk seni az, onları daha çok görüyor. Reklam hastası olup hepsini ezberlemiş. Hem de öyle ezberlemiş ki anne reddedince ağlıyor. Sonra yine istiyor, yine ağlıyor. Sonunda anneyle arada çatışma oluyor. Bu durumda aralarında nasıl saygı olsun! Çünkü çocuğun zihninde anne az, televizyondakiler çok. Onu kapat ki çocuk seni seyretsin, seni anlasın, senin güzelliğin onun beyninde yer etsin.”
Çocukların beyni kimlerle doluyor, kimsenin umurunda değil. Sen çocuğu doğurduğunu hatırlıyorsun; onu kundaklayıp büyüttüğünü hatırlıyorsun ama o bunları bilmiyor; çünkü karşılıklı oturup konuşmadınız ki! Karnını bile televizyon başında doyuruyorsun; senin yüzüne bakacağına, çizgi filme bakıyor. Sonra da diyorsun ki “benim çocuk hiperaktif, yüzümüze bile bakmıyor”. Tabii ki bakmaz, çünkü televizyon çocuğun beynini yeniden tasarlayıp kendine bağladı. Sonra çocuk o çizgi kahramanların kostümlerini vitrinde görüp istiyor, almazsan da ağlıyor. Çünkü aslında artık onlara ait oldu. Kardeşi ile oynarken bile oradaki karakterler gibi davranıyor ve onlar gibi konuşuyor. Diyorum ki; “bak çocuk babası gibi değil senin gibi değil, televizyon gibi konuşuyor” ama kimseye dinletemiyorum.
İNSANLAR:
İnsanlar çok konuşuyor ve hiç susmuyor. Düşünmeden konuşmak Türkiye'de çok yaygın. “Hastalıklarınızın nedeni hep çok konuşmaktan” diyorum, bana ters ters bakıyorlar. “Tiroid hastasıyım” diyor, “çok yiyorsun ve çok konuşuyorsun, o yüzden” diyorum bana kızıyor. Benimle çok konuştukları zaman hemen elimle reddediyorum. Diyorum ki “çok konuştun ben yoruldum”. Çünkü dinlerken beyin doluyor ve ısınıyor. Susuyorlar o zaman. Çünkü kalp de yoruluyor.”
Evet, izlenimleri okudunuz. Demek ki, dışardan bakınca böyle görünüyoruz ve bizim fark edemeyip normal gördüğümüz bazı yanlışlıklarımızı onlar yakalayabiliyorlar. Ne kadar işimize gelmese de bunların büyük çoğunluğunun doğruluğuna katılmamak elde değil.
En iyisi işin kolayına kaçıp “beğenseniz de, beğenmeseniz de biz böyleyiz kardeşim.” deyip işin içinden sıyrılmak. Hem merak etmeyin, birkaç yıla kalmaz onları da kendimize benzetir, sorunu kökünden hallederiz.
Öyle değil mi!
DÜŞÜNEN SÖZLER:
Bu millet ne okumayı ne dinlemeyi sever. Bu yüzden, vermek istediklerinizi hap gibi sunacaksınız. Bedii Faik
Birisi kütükse değişmesini beklemeyin. Kütük tersten okununca da kütüktür. MURAT PURÇ
İnsan, alışkanlıkların çocuğudur. İBNİ HALDUN
Kötü alışkanlıklar eve alınan hizmetçi gibidir; yüz verirseniz evin sahibi olur.
Her zaman yaptığın şeyleri yapmaya devam ettiğin sürece her zaman elde ettiğin şeyleri elde edeceksin. H. JACKSON BROWN