21-22 Nisan akşamları da ayları ve yıldızları yapıştırıp, hazırladığım bayrak saplarını takıyorum. Bu işi başarmış olmanın mutluluğu, yorgunluğumu unutturuyor. Öğrencilerimi dillerinde ulusal marşlarımız, ellerinde, bayraklarla bayram yürüyüşünde düşlüyorum. Yüzüme, mutlu bir gülümsemenin sıcaklığı yayılıyor. Bayram sabahı yapacağım şaşırtının (sürprizin) onları nasıl sevindirip, mutlu edeceğini düşündükçe ben de heyecanlanıyor ve mutlanıyordum açıkçası. O nedenle gece sabaha kadar rahat bir uyku çekiyorum

BAYRAM SABAHI

23 Nisan 1962, Pazartesi.

Bugün 23 Nisan Çocuk Bayramı. Tüm yurtta ve dış temsilciliklerde bayram var. Büyük bir coşkuyu, sevinci ve mutluluğu yaşıyorum yüreğimde.

Sabahleyin kahvaltımı yapıp, bir gazete kâğıdına sardığım bayraklarla coşkulu bir biçimde okul yoluna düşüyorum. Öğrencilerim bayraklarını, kendi bayramları olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda gururla ve sevinçle taşımalıydılar. Bizlere bugünleri bırakan Büyük Atatürk’ümüzü, silah arkadaşlarını ve atalarımızı bir kez daha anarak, onlara teşekkür etmeli; ölenlere de rahmet dilemeliydik.

Okula vardığımda, öğrencilerimden birinin verdiği bir haber oldukça canımı sıkıyor.

Fikri öğretmen Sungurlu’ya gitmiş.

Oysaki bayram sonrası ve ertesi gün zaten tatildi. Hiçbir özrü ve işi olmadığı halde, üstelik haber de vermeden gitmesi, görev bilincinden yoksunluk ve kural tanımazlık değil de nedir? Böylelerinin eğitime katkısı ne olabilir ki?

Bu sırada kaldıkları odadan annesi çıkıyor salona.

“Günaydın, iyi sabahlar” diyorum.

“Günaydın, iyi sabahlar” diye karşılık veriyor ama oğlunun Sungurlu’ya gidişiyle ilgili bir açıklama yapmıyor. Ben de sormuyorum. Sorsam ne değişecek.

 Düşündükçe öfkem ve sinirim yatışmaz biçimde artıyor. Böylesine önemli bir günde, çocukların bayramında bir öğretmenin öğrencilerini bırakıp gitmesini anlamak mümkün değildi. Bu ne aymazlık, bu ne duyarsızlık ve ulusal duygudan yoksunluktu. Üstelik ben de bu öğretmenden, öğrencileri için azıcık özveride bulunarak bayrak yapmasını ummuştum.  Ne kadar safmışım.

Yedek subay öğretmenlerden bazılarının okulunu kapatıp Sungurlu’ya inmeleri ya da başka yerlere gitmeleri; hatta günlerce okullarının kapatmaları olağan bir durumdu. Bunu duyuyorduk. İlköğretim müdürlüğü de bunları biliyordu, ama her nedense caydırıcı bir işlem yapmıyor ya da yapamıyordu. Belki yapılıyordu da biz duymuyorduk. Müdürlük bir şey yapamadıktan sonra benim, Fikri öğretmeni, “izinsiz ayrıldı” diye bildirmemin ne anlamı olabilir ki? Hem köyde ikinci yılını tamamlıyordu. Ve 12 gün sonra, (5 Mayıs’ta) tamamen ayrılacaktı köyden. Pervasızlığı belki de bundan kaynaklanmaktaydı.

Kendi öğrencilerimi sınıflarına alıp, gazete kâğıdına sarılı bayrakları açıp göstererek:

“İşte size bayram sürprizi” diyorum.

Önce şaşıran öğrenciler, ardından coşkulu bir sevinç çığlığıyla sınıfı inletiyorlar.

“Bir dakika çocuklar.”

Sesleri kesiliyor; ben sürdürüyorum.

“Bir haftadır akşamları bu bayrakları tamamlamak için uğraştım. Arkadaşlarınızın sorduğu o kavak çubukları da bu bayraklara sap oldu. 23 Nisan Çocuk Bayramı yüce Atatürk’ümüzün sizlere armağanıdır. Bayrağımız ise, yurdumuzun bağımsızlığının ve özgürlüğünün simgesidir. İstedim ki 23 Nisan Bayramını,  ellerinizdeki bu bayraklarla coşkulu bir biçimde kutlayasınız. Şimdi herkese bir bayrak vereceğim. Bayraklarınıza iyi sahip olun. Ne de olsa kağıt bayrak. Sakın yırtmayınız! İyi korursanız gelecek yıl da bu bayraklarla bayram yapabilirsiniz.”

Niyazi Yaramış parmak kaldırarak:

“Bayrak için kaç kuruş getireceğiz öğretmenim?” diye soruyor. 

“Para getirmeyeceksiniz çocuklar. Bu bayrakları size bayram armağanı olarak veriyorum.”

Ardından bir sevinç çığlığı daha kopuyor sınıfta.

“Şimdi tek tek sırayla gelin. Bayrağını alan dışarı çıkıp sıra olsun,”

Öğrencilerin sevinçleri, coşkuları ve mutlulukları benim Fikri Beye olan kızgınlığımı alıp götürüyor.

Bayrak dağıtım işi bitince, zili çaldırıp tören yürüyüşü koluna geçiriyorum öğrencileri. Fikri öğretmenin öğrencileri imrentiyle bakıyorlar bayraklara. Beşinci sınıf öğrencilerinden birisi parmak kaldırarak:

“Öğretmenim, neden bizim öğretmenimiz de bize bayrak getirmedi?”

“Sizin öğretmeniniz bayramınızda yanınızda değil ki size bayrak getirsin” sözü dilimin ucuna gelmişken, yutuyorum sözcükleri.

“Bu bayraklar kasabada satılmıyor çocuklar. Bu bayrakları ben yaptım. Gönül isterdi ki Fikri öğretmen de sizler için yapsın.”

Benim söylemek isteyip de söyleyemediğimi, onun öğrencilerinden birisi söylüyor.                        

(SÜRECEK)