Dilimizde “Ayasofya’da dilenip Sultanahmet’te sadaka vermek” diye bir deyim var. Kendisi başkasının yardımıyla geçinirken, gösteriş için elindekini başkalarına yardım olarak dağıtmaya deniyor.
Ülkemiz borç içinde, insanlarımızın büyük çoğunluğu borç içinde, ama biz “zengin” yaşamımızdan hiç ödün vermiyoruz. Devlet aygıtının verimsizliği, inanılmaz israfları bir yana, “hadi iç turizm canlansın” gerekçesiyle ekonomiyi de ikide bir tatile sokuyoruz. Turizm bir kazanırken, ekonomi üç kaybediyor, farkında olmuyoruz.
İnsanımız elbette dinlensin ama, -özellikle kamu sektörü için söylüyorum- önce yorulsun da ondan sonra dinlensin!..Belirli birimleri ve meslek dallarını ayrı tutarsak, “kamu” verimsizliğin en çarpıcı, en uç örneği.
1970’li yıllarda Dünya Bankası desteğiyle “Çorum-Çankırı Kırsal Kalkınma Projesi” uygulanıyordu. Ve ilk iş olarak, köylüyü eğitecek tarım uzmanları için yüzlerce motosiklet alınmıştı da, depolarda çürümeye terkedilmişti. O zaman muhabiri olduğum Hürriyet’te, bu haberim “Ayranı yok içmeye…” başlığıyla manşetten verilmişti.
Ülkemiz on günlük tatilde…Sakın bu süre içinde, şiddetli bir diş ağrısı yaşamayın. Diş hekiminiz, gerekli müdahalede bulunabilmek için sizden “çene röntgeni” isteyecek. Ama Diş Hastanesi’nin bu birimi tatilde! Çektiremeyeceksiniz. Hekiminiz, ağrı kesici, belki bir de antibiyotik verip, tedaviyi bayram sonuna bırakmak zorunda kalacak.
Tabii popülizm yapmak en kolayı!...Vatan, Millet, Sakarya…Benim halkım, benim çalışanım!...Geçin bunları!...Cumartesisi, pazarı olmayan, gerçek “emekçi” benim. Halk dalkavukluğunu bırakalım da, verimlilik, üretkenlik, yaratıcılık üzerinde kafa yoralım biraz.
Yüce Atatürk’ün “çağdaş uygarlık düzeyi” hedefine, gerçekten ve adam gibi yürümek niyetimiz varsa elbette!..