(2 Sene önce, 28 Mart 2021’de kaleme aldığım yazımı ayraç içindeki bölümleri de ekleyerek ve güncelleyerek yeniden ele alıyorum.)

22 Martta “Şapkanız var mı?” diye sormuştum, sadece birkaç arkadaşımın dikkatini çekmiş olmalı, zira büyük bir arkadaş kitlesinden olumlu veya olumsuz bir tepki alamadım. “Sükut ikrardır (=sessizlik kabullenmektir)” özdeyişini anımsadım nedense! İkrar mıdır?

Hepimizin bir şapkası olduğunu varsayıyorum, bazılarımızın daha fazla, benim gibi eskimiş bile olsa hiçbir eşyasını atmayı sevmeyen bir şapka meraklısının birkaç tane.

M.S. 2021 yılındayız, daha öncelere M.Ö. 2 – 3 binlere gidersek en az 5-6 bin yıllık bir tarihi olduğunu varsayabiliriz. Alacahöyük – Hattuşa kaya resimlerini incelediğimizde kral Anitta ve Teşup’un başında taçları, imparatorluk askerlerinin farklı, köylülerin farklı şapkaları olduğu kabartmalar karşımıza çıkar. Savaşçıların ve köylülerinki bizim kullandığımız berelere çok benzer. İlgisini çekenler Hattuşa ve Alacahöyük örenlerini ziyaret edebilirler. Denir ki beldede yaşayan birisini getir, kaya kabartmalarıyla karşılaştır, altı bin yıllık yüzün canlısını görürsün! Benzerlik çok belirgindir.

Cumhuriyet döneminden önce ve cumhuriyetin ilk yıllarında, 1925 şapka devrimine kadar fes, serpuş, sarık ve kalpak, sonrasında kasket ve şapka kullanılır olmuştur.

Her darbede şapkasını alıp giden ve ne hikmetse bir biçimde geri gelen, fötr şapkasını kaptırmamak için vatandaşlarla "şapka kapmaca oyunu" icat eden, kocaman bir gülüşle şapkayı eline alıp “Şapkayı gaptırmam!” diye espri üreten bir fötr şapkalımız da oldu. Şimdiki neo-con’ların ağabeylerinin desteğiyle siyasetin zirvelerine tırmanmıştı.

Konu fötr şapkalı değil.

Konu gözlerimizin önünde gelişen (inanç taciri, ırkçı, şoven, otoriter, domuz bağlı) faşist yapılanma. Kamuoyu yoklamalarında azınlığa düştüğü apaçık belli olan siyasi otorite giderek daha baskıcı, hakları daha da yok edici bir tavırla gözünü kırpmadan ilerliyor.

Neler yapıyor?

Bu sorunun yanıtını akşam haberlerinde her vatandaş dinleyebilir, kendine göre bir yorum yapabilir. İktidarı eleştiren gazeteciler, (çağdaş din adamları), siyasetçiler iktidar çevrelerinden desteklendiğini saklamayan, eli sopalı gruplar tarafından saldırıya uğruyor, öldüresiye dövülüyor, olayların arkası ciddi olarak soruşturulmuyor. Bu görüntüler Himmler denetiminde kurulan Hitler’in SS milislerini çağrıştırıyor. AKP sözcüsü Mahir Ünal " Hazırlıklarımızı tamamlamamız 19 yıl sürdü. Asıl simdi başlıyoruz" dedi. Neyin hazırlığı? Basında Hilafet çağrıları duyuyoruz, aynı hazırlıklar olmasın? 49 yeni cezaevi kurmakla öğünen iktidar Auchwitz - Birkenau'lar inşa ediyor. Kim için? İktidar laiklikle ve cumhuriyetle hesaplaşıyor. Ülke hızla kaosa sürükleniyor.

Mevcut yasalar çerçevesinde kurulmuş bir parti, HDP, iktidarın hedefi olmuş, il ve ilçe yöneticileri, HDP adayı olarak seçilen belediye başkanları, milletvekilleri iktidarın hışmına uğruyor, yaka paça gözaltına alınıp tutuklanıyor. Partinin kapatılması için dava açılıyor. Yine aynı partiden Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düşürüldüğü gibi zor kullanılarak meclis dışına çıkarılıyor. CHP’den Berberoğlu’nun milletvekilliğinin tekrar düşürülmesi için kolları sıvamış harıl harıl çalışıyorlar.

İktidar kadın haklarına saygıyı esas alan İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliyor, buna tepki veren kadın hakları savunucusu sivil toplum kuruluşları üyeleri yerlerde sürükleniyor, tartaklanıyor. (6284 sayılı yasa da iktidar ortağı olmayı hedefleyen partilerin zorlamasıyla geri çekildi.) Şimdi de Montrö Boğazlar sözleşmesini dillerine doladılar. Arkası geleceğe benziyor! Lozan Anlaşması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, … Bunlar üzerinde çok düşünülmesi gereken, sonuçları ülke geleceğini tehlikeye atabilecek hamleler. Ayasofya camiye dönüştürülerek azınlıklara gözdağı veriliyor, tarikatlara göz kırpılıyor. 6 – 7 Eylül 1955 azınlıklara saldırı ve mallarının yağmalanması utancı hâlâ bir leke olarak tarihimizdeki yerini koruyor. Tarikat şeyhlerinin, gerici vakıfların kapılarından taciz, tecavüz olayları sokaklara taşıyor. Kadın cinayetleri hız kesmeden sürüyor, adeta özendiriliyor. Bir günde beş kadının öldürüldüğü haberleri basına yansıyor. Kadın yaralanmayınca veya ölmeyince suçlu serbest dolaşıyor. Üniversiteler gericiliğin kalelerine dönüştürülüyor, karşı çıkan, seçimle gelecek rektör isteyen öğrenciler ters kelepçeyle gözaltına alınıyor, haklarında olmadık davalar açılıyor. Gözaltında çıplak arama uygulanıyor, onurları kırılıyor.

Halk hem ekonomik darboğazla hem de pandemi yakın tehlikesiyle boğuşuyor. İflaslar, intiharlar yaşanıyor; evine, tarlasına, traktörüne, aracına hacizler peş peşe geliyor. Kamu kaynakları yerli işbirlikçilerle birlikte emperyalist ülke şirketlerine neredeyse karşılıksız veriliyor. İktidar yanlısı bir grup azınlık lüks içinde yaşıyor. Toplum tam anlamıyla perişan durumda! Yumurta lüks maddeler arasına girmiş! Yandaş şirketler korunup kollanıyor. Hazineden 128 (+ 418) milyar dolar buhar oluyor. (Bu yıl da 418 milyarlık dolarlık bir delik daha yaşadık bütçede!) Bu para bizden kesilen vergilerle toplandı, kimsenin “çıkınından” çıkmadı, kimseye babadan miras kalmadı. “Babalar gibi satılan” değerlerimizden kalandı. Sorgulayan mahkemelerde süründürülüyor.

Muhalefet liderlerine en aşağılık saldırılar yapılıyor, linç edilmeye çalışılıyor; “eksik etek”, “…nın zillisi” gibi cinsiyetinden dolayı ağza alınmayacak sözlerle, düzeysiz laf atmalarla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Değil siyasetçi, hiçbir kadına, hiçbir insana bu aşağılayıcı tavır ve sözlerle yaklaşamazsınız. Bu yakışıksız sözler döner sizi bulur.

Bütün bunlar oluyor da muhalefet ne yapıyor? Kendimize bunu sormanın zamanı değil mi? İktidarın uygulamalarından rahatsız olan biz ne yapıyoruz?

Halk oylamasında mühürsüz oylar geçerli sayılarak alınan sonuçta ülkenin faşizan bir yönetime geçtiği, yargının tek adam rejimi yargısına dönüştüğü, parlamenter düzenin kaldırıldığı, meclisin tek adamın kararlarını uygulama merkezine dönüştüğü gerçeğini görmek istemeyen ana muhalefet ve diğer muhalefet partileri olanları anlamazdan geliyor, iktidarın hamlelerine doğru karşılıklar bulamıyor, aktif muhalefet yapamıyor. (2 sene önce doğru hamleler bulamayan muhalefet nihayet bir geniş ittifak kurmayı başarabildi. Beklentimiz sonuna kadar koruması bu birliği.)

Sandıktan çıkacağını umuyor muhalefet ittifakı! Dişe dokunur muhalefet yapmazsanız, iktidarın akıl almaz uygulamalarını halka yeterince anlatamazsanız, giderek yoksullaşan halkın taleplerine akılcı, sağlam ekonomik politikalar sunmazsanız sandıktan çıkamazsınız! Muhalefet iktidarın alamayacağı seçimi yapmayacağı gerçeğini göremiyor. Cılız açıklamalarla durumu geçiştiriyor. Bu iktidar, bu muhalefetle, daha çoook iktidar olur! (Muhalefet diplomalılarla düşünce tartışmalı, 3. Kez adaylığı sorgulamalıydı, yapmadı.)

(Muhalefetin 2 yıl içinde aldığı yol gerçekten dişe dokunur oldu, bu birlik ve üzerinde anlaştığı 2300 ilke daha güçlü savunulmalı, meclis aritmetiği muhalefet lehine değişmeli. Biz seçmenler de muhalefetin beklentisini boşa çıkarmamalıyız.)

Meclis içindeki ve dışındaki muhalefetin bir masada toplanıp çözüm arama zamanı gelmedi mi? Hepimizi bekleyen tehlikenin, daha otoriter bir dalganın farkına varma zamanı gelmedi mi? Tsunami mi bekliyoruz? Önlem alınmazsa tsunami ezer geçer. Üstümüzdeki ölü toprağını atma zamanı gelmedi mi?

Demokrasinin, laikliğin, kadın haklarının, eğitimin, cumhuriyetin köküne kibrit suyu dökülüyor.

Masanızın üstüne koyup bir değil bin kez düşüneceğiniz bir şapkanız var mı?

Soruyorum,

ŞAPKANIZ VAR MI?

29 Mart 2023