Otel yerine Doğumevinde (burada aynı zamanda buranın yerlisi olan çocuk doktoru Doktor Memduh çocuklar için temin edilmiş birkaç yatak var) kalıyoruz. Bu ev, hastanenin hemen yanında temiz bir ek bina. Buradan Sağlık Okuluna gittik. Türkiye'de bu okullardan toplam 2 tane var. Biri İstanbul’da diğeri de Çorum’da. Burada eğitim alanlar, ileride yetersiz doktor olan bölgelerde basit sayılabilecek işleri yapmaktan (enjeksiyon yapmak gibi, bulaşıcı hastalıkları bildirmek gibi) sorumlu olacaklar. Türkiye'deki doktor açığı göz önüne alınırsa bu insanların çok lüzumlu ve çok da iyi çalışmaları gerekiyor.
Geçen eğitim yılının finallerinin ortasına denk geliyoruz. Bu okulda, her 25 öğrenci için 2 yıllık eğitim veriliyor. Daha sonra öğrenciler 2 yılda pratik eğitim için hastanelerde çalışıyorlar. Sınava giren öğrencilerin ne kadar iyi anatomi ve fizyoloji bildiklerini görünce şaşırdım.
Daha sonra geniş bir grupla güzel bir akşam yemeği yedik. Yemekten sonra yeni inşa edilmiş mezbahayı görmem gerekiyordu. Sonra da asıl ilginç olan içinde bir türbede bulunan eski Derviş Camiyi görmeye gittik. Ama bu bizi arabamızı bırakıp, şehri yaya gezmekten alıkoymadı. İlginç oyma kapıları olan evlerin önünden geçtik ve sonunda tekrar eşyalarımızın olduğu Doğumevine geldik.
Eski Kültür Sitesi yerindeki Doğum ve Çocuk Evi, 30 İkinci Teşrin (Kasım) 1932 tarihli Çorum Gazetesinde “Doğumevi de birkaç güne nakletmek üzere, Çocuk Bakım kısmı yeni binaya naklederek çocuk hastalarını yeni evde muayene ve tedaviye başlamıştır” diye haber yapılmıştır. Ayrıca yine 13 Nisan 1932 tarihli Çorum Gazetesinde ise Orta Mektep Müdürü Behram Lütfü, “Çorum Doğumevini Nasıl Gördüm” başlıklı görüş ve izlenimlerini anlatan bir yazı kaleme almıştır.
“Anadolu’da Bir Hekim Albert Eckstein” kitabından devam: “Bu doğumevi çok düzgün bir yer, temiz döşenmiş.
Kadınlar için de 20 yatak var. Güzel bir doğum odası ve iki ameliyathane. Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları için iyi bir poliklinik var.
Poliklinikte öksüren çocuklar için ayrı bir bekleme odası bile var. Her koşulda Ankara'daki eş değerlerinden çok daha iyi. Günün en önemli olayı rahatlatıcı bir banyo oldu. Sonra yine ziyaretler saat beşe doğru biraz uyku çekebilirim. Genel olarak burada yine krallar gibi ağırlandık”.
Albert Eckstein şaşırmakta çok haklıdır. Çünkü sağlık hizmetlerinin bir kurumsal yapıya kavuşarak devlet görevi olarak ele alınması Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu ile başlar.
Ankara Başkent ilan edilerek, kalkınmanın Anadolu’dan başlayacağının ilk işaretlerini veren Mustafa Kemal Atatürk, “Milletin sıhhatini genel kanunlara bağlamak ve geniş tesislere bağlamak politikası, Cumhuriyetin anlayışıdır. Her nevi sıhhat kurumlarının istediği masrafları bir programa bağlayarak göze alacağız.
Bütün köylerimizde ebe ve sağlık memuru bulundurmak için etraflıca tedbirlere başvurduk. Yeni okullardan ve yeni fakülteler ihtiyacımızı karşılamak için esaslı yardımlar bekliyoruz” diyerek toplumun her kesimine yönelik koruyucu, önleyici tıp anlayışını temel amaç ve hedef olarak belirlendiğinin altını çizer.
Kaynak: "Nejat Akar, Alp Can, Ayşe Aysu Oral. Anadolu'da Bir Hekim. Ankara Üniversitesi Kültür Yayınları, Ankara, 2017."