13 yıldır süren Suriye iç savaşının nedenleri ve sonuçları üzerinde gerek bu sayfada gerekse birçok basılı veya dijital sayfalarda çok duruldu. Savaşın gidişi Rusya ve İran’ın Esad iktidarına verdiği destekle belli ölçüde durulmuş görünüyordu. Bu destek sayesinde ABD, İsrail ve AB ülkelerinin büyük desteğiyle kurulan ve bir araya getirilen cihatçı radikal İslamcı gruplar yenilmiş ve İdlib’te sıkıştırılmıştı.
Astana üçlüsü ve Suriye’nin üzerinde anlaşmasıyla görece ateşkes ilan edilmiş ve birkaç yıl süren durgunluk yaşanmıştı. Bu arada ABD kendisine bir alan açmış, Rusya Akdeniz kıyısında üs elde etmiş, ülkenin en çorak, iklim koşulları en verimsiz alanları da varlığını sürdüren şimdiki iktidara kalmıştı.
Yukarıda özetlenen durum sürerken ad değiştire değiştire, kendi içinde çatışmalarla birlikte İdlib’te varlığını dürdüren cihatçı örgütlerden en güçlüsü görülen HTŞ (Heyet Tahrir’üş Şam) grubu beklenmeyen bir atakla saldırıya geçip İdlib vilayetinin tamamını ve Halep kentini ele geçirdi.
TV kanallarındaki görüntülerden izlediğim kadarıyla ellerinde ağır silahlar var. Öncelikle bu silahlara nasıl ulaştığı sorulmalıdır. Veya bu silahların cihatçılara nasıl, hangi yollarla ve hangi aralıklarla ulaştığı. Kendilerinin bu silahları üretme kapasiteleri ve teknolojileri olmadığı bilindiğine göre bu silahlar oraya hangi mali kaynaklarla ulaştı? Belli ki bu cihatçı örgütleri oluşturan ve kanlı bir iç hesaplaşmaya iten emperyalistlerin hazırlığıdır.
Zamanlaması da oldukça ilginç bu kalkışmanın. Suriye’de Esad iktidarını destekleyen Rusya’nın Ukrayna’da, Gürcistan’da ve uzak doğuda birlikte hareket etiği müttefiki Çin’e karşı örtülü gözdağı veren ABD emperyalizmi ile başı dertte. İran birçok dengeyi gözeterek İsrail bombardımanına yanıt vermeye hazırlanıyor. ABD ve AB’nin tam desteğiyle Gazze’de soykırım uygulayan ve savaşı tüm ORTADOĞU’ya yaymaya çaba gösteren İsrail birçok noktayı bombalıyor. İşte bu ortamda HTŞ’nin başını çektiği cihatçılar, büyük düşman olduğunu her defasında dile getirdikleri İsrail’e karşı mücadeleye gireceklerine, kendileri gibi düşünmeyen Suriye rejimine savaş açıyor. Anlaşılması güç gibi görünse de çok açık oynuyorlar. Kendi varlıklarının doğrudan bağlı olduğu emperyalist odakların verdiği komutu yerine getiriyorlar. Emperyalist bir maşa olarak oyun sahasında at koşturuyorlar.
Bu durum böyle sürer, Suriye dağılır mı?
Çok zor. İran ve Rusya askeri anlaşmaları olan Suriye hükümetinin yanında olduğunu açıkladı ve Putin’in uçakları cihatçıları bombalıyor. İran Suriye’ye ordusunu göndereceğini açıkladı. Savaşın birkaç gün içinde şiddetleneceği, çok kan döküleceği gün gibi ortada. ABD ve AB doğrudan savaşa girmeyecektir. Onların hedefi, anlaşıldığı kadarıyla, İsrail’i korumak, askerlerini sahaya sürmek değil. Bu da şunu gösteriyor ki cihatçılar ağır bir yenilgiye uğrayacaklar ve İdlib’e geri dönmeye zorlanacaklar. İdlib’te savaş durur mu? Bunu kestirmek zor, ancak durmayacağına, İdlib’ten de sürüleceklerine dair belirtiler var. Böyle gelişirse nereye gidecekler?
Büyük olasılıkla bizim ülkemize yönelecekler. Zaten yaklaşık 13 milyon göç veya sığınmacı gelmişken yeni bir sığınmacı dalgasını ülkem kaldırabilir mi? Ülke bütçesine büyük bir yük getireceğini öngörmek olası. Sığınmacıların barınmaları, beslenmeleri, işleri, çocuklarının eğitimi ve benzeri konular ciddi maliyet gerektiren kalemler.
Savaş nasıl sona ererse ersin bu hesaplaşmadan en büyük zarar görecek ülke Suriye ise ikinci büyük zarar görecek olan ülke Türkiye olacaktır. Askeri harcamaları bir yana koyalım, sınırlarımız içindeki sığınmacılar ve gelecek olanların yaratacağı ekonomik ve demografik zarar yeterince başımızı ağrıtacak, bozuk olan ekonomimizi iyice dibe çekecektir.
Emperyalist emellerin bir parçası olmaktan sakınmalıyız. Suriye’nin toprak bütünlüğünü çok ciddi olarak düşünmeliyiz. Bu, bizim de çıkarımızadır. Her oyuncu kendi sahasına döner ancak biz Suriye ile sonsuza dek komşu kalacağız. Hesaplar bu temelde yapılmalıdır.
İzlenecek doğru yol Suriye çıkmazına hiç girmemek, “yurtta barış, dünyada barış” ilkemizde ısrarcı olunmaktı. Bu olmadığına göre, bundan sonra bu bataktan en az zararla nasıl çıkarızın enine boyuna düşünülmasi zamanı gelmiştir.
Umarım gelişmeler ülkemi daha da kötü günlere taşımaz.