Dün 24 Kasım “Öğretmenler Günü” idi. Yani 38’inci kutlama günü…

İlk, orta ve lisede 67 bin okuluyla, 18 milyonu aşan öğrencisiyle, 1 milyonu aşan öğretmeniyle koca bir eğitim dünyasının günüdür Öğretmenler Günü.

Bizde iki “Öğretmenler Günü” vardır.

Biri 5 Ekim’dir.

1994 yılında UNESCO tarafından kabul edilen, 1996 yılından bugüne 100’den fazla ülkede her yıl 5 Ekim’de kutlanan “Dünya Öğretmenler Günü”dür.

Diğeri 24 Kasım’dır.

1 Kasım 1928’de yapılan “Harf Devrimi”nin ardından, “Millet Mektepleri”nin açıldığı, Atatürk’ün “Başöğretmen” ilan edildiği gündür 24 Kasım.

Yalnız Türkiye’ye özgüdür. Öğretmenler ve tüm eğitim camiası için güzel ve mutlu bir gündür. 1981’den bugüne kutlanmaktadır. Ne yazık ki, üzerinde “12 Eylül” etiketi vardır.

Evet, bir 12 Eylül ürünü ve de bir 12 Eylül dayatması olmuştu.

Ve öğretmen kitlesi, içine sindirememişti böyle bir dayatmayı. Ve de yıllarca burukluk içinde katılmıştı bu törenlere; burukluk içinde kutlamıştı bu güzel günü.

* * *

Onurlu bir meslektir öğretmenlik.

Elbette her meslek onurludur, ama öğretmenliğin ayrı bir fonksiyonu vardır. Bir çocuğun, anne ve babasından sonra büyük bir sevgiyle yaklaştığı ilk kişidir onlar.

-Sürekli yeni nesille teması olan ilk onlardır.

-Kurucu iradeyi ve Cumhuriyet değerlerini kent, kasaba ve kırlara taşıyan onlardır.

-Laikleşen Türkiye’nin militan gücüdür onlar.

-Toplumsal aydınlanmanın neferidir onlar.

Ve de yeni neslin bilgi dünyasını işleyen ve doldurandır onlar.

Ne demişti Atatürk?

“Muallimler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”

“Muallimler, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”

* * *

Evet, böyle demişti Atatürk.

Böyle demişti ama siyaset ve cemaat yeni nesli öğretmene bırakmak istememiştir.

Bu nedenle çok hırpalanmıştır öğretmen; bu nedenle çok hırpalanmıştır eğitim kurumları; bu nedenle çok hırpalanmıştır eğitim sistemi.

Ve de12 Eylül darbesiyle en büyük tahribatını yaşamıştır eğitim dünyası.

-İşte bugün eğitim, ticari bir sektöre dönüştürülür olmuştur.

-Öğretmenlik bu sektörün sıradan bir çalışanı olmuştur.

-Kurdukları dernekler terör örgütü gibi görülmüştür.

-TÖDMF, TÖS, TÖB-DER gibi efsanevi öğretmen kuruluşlarına suç örgütü gibi bakılmıştır.

-Bu kuruluşların eğitim üzerine oluşturdukları program, proje ve benzeri çalışmalar hiç dinlenmemiştir.

-Oysaki bu kuruluşlar, laik eğitim için projeler üretmişti.

-Eğitimdeki emperyal politikalara bu kuruluşlar hayır demişti.

-Eğitimin amaçlarından olan milli uyanışları, bastırmaya çalışan güçlere, en yüksek sesle karşı koyanlar bu kuruluşlar olmuştu.

-ABD’nin ülkemizdeki sömürgeci politikalarına ilk hayır diyen kurumlar bu kuruluşlar olmuştu.

-Süt tozu ve peynir yardımlarıyla, “barış gönüllüleri” adıyla eğitimdeki emperyal girdilere, milli tepkiler koyan bu kuruluşlar olmuştu.

Ama bu kuruluşlar suç örgütü gibi görülmüştü.

* * *

Evet, 38 yıldır yapılan bu törenlerde çok güzel sözler söylenmiştir. Ama…

-“Eğimdeki yılların birikimi olan tahribat giderildi mi” diye bir sormak gerekir.

- “Öğretmenlerin ve öğretmenliğin kırılan onuru düzeltildi mi” diye bir sormak bir gerekir.

-“Laik eğitim, yaşadığı bu tahribattan kurtulur mu ya da kurtarılabilir mi” diye sormak gerekir.

-Büyük bir bedel ödenerek bugün kazanılmış sendikal hakları için “grev hakkı tanınır mı” diye sormak gerekir.

Yani Öğretmenler Günü, “öğretmenlerin ve tüm eğitim dünyasının beklediği gerçek amacına ulaşabildi mi” diye bir sormak gerekir.

Sorulması gereken bu sorularla birlikte tüm öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü” kutlu olsun.