Geçtiğimiz hafta 10. ölüm yıldönümü nedeniyle andığımız İlhan Selçuk, bu toprakların yetiştirdiği, öğünebileceği bir aydınlanma bilgesiydi. 1925 yılında Aydın da doğan İlhan Selçuk’u 2010 yılında 85 yaşında kaybettik. Kuşku yok ki ölümünde Ergenekon kumpaslarının da rolü vardı. Ülkemiz az yetişen bir aydınını, dik duran bir gazetecisini, onurlu ve örnek bir değerini kaybetti.
İlhan Selçuk çapında bir değeri anlatmaya bizim kalemimiz yetersiz kalır. Bu yazı o güzel insanın anısına saygı niteliğindedir. Çeşitli nedenlerle defalarca görüşmüş ve sağlığında onu dinlemiş, sohbet etmiş olmayı bir şans sayıyorum..
Bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Sanıyorum 2006 yılıydı, Silivri, Çanta Köyde Cumhuriyet Mahallesinin kuruluş yıllarıydı. Her hafta bir Cumhuriyet gazetesi yazarı konuşmacı olarak geliyordu, yaz sezonunda kır kahvesine.
İlhan Selçuk’un konuşmacı olduğu gün yaklaşık yüz kişi vardı, salon dar ve yaz mevsimi hava sıcak. Yaklaşık 40 dakika o bilge kişiliği ile aydınlatıcı bir konuşma yaptı. “Sorularınız varsa alalım” dedi. 6-7 kişi söz aldı, soru sormak için. Fakat sorudan öte her konuşmacı adeta bütün içini döküyor, sorudan çok her konuşmacı da sanki bir konferans veriyordu. Yer dar, hava sıcak ve ortam bunaltıcı olmaya başladı. Konferansı İlhan Selçuk değil, sanırsın soru soranlar veriyordu. O uzun sorulara, İlhan Selçuk da uzun yanıtlar verirse durum çekilmez bir hal alacaktı.
Yanıt sırası İlhan Selçuk’a gelince, mütevazı ve sabırla dinlediği konuşmaları ustaca bir yanıtla ve bir satırla bitirdi. “Soru soran arkadaşlara teşekkür ederim, sorularımızın yanıtları kendi içerisinde gizli” dedi. Konferans bitti herkes bir nefes aldı. Sonra kişisel sohbetlere geçildi.
Yaşamı boyunca, vefatına kadar gerici ve baskıcı grupların baş hedefi durumundaydı. Her ne kadar ölüm sebebi kayıtlara çoklu organ yetmezliği olarak geçse de FETÖ ihanet şebekesinin bir cinayeti olarak belleklerimizde iz yaptı.
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz hakkında “Öz’ün Laf-ı Güzafı”başlıklı bir yazı yazmış ve Öz’ü daha o gün yargılamıştı. Bu günleri görmüştü; “Ne yazık ki Zekeriya Öz bu mantıkla ya da mantıksızlıkla hiçbir yere varamaz; savcımızın geleceği pek parlak görünmüyor…Ergenekon’da birinci iddianame bir hukuk faciası…”
Türkiye İlhan Selçuk’u iyi bir düşünür, bir devrimci, sosyalist, yurtsever gazeteci en önemlisi de iyi bir insan olarak anacaktır. Yurt ve dünya olaylarını iyi inceleyen, gözlemleyen, yorumlayan, Güzel Türkçesi, kendine özgü anlatımı ile seçkin bir yazar niteliği taşımaktadır.
Çıkardığı Dolmuş mizah dergisi (1956) ile dönemin iktidarını rahatsız ediyordu. Ne baskı, işkence, ne çıkar getirileri onun muhalif duruşunu hiç bozamadı.
12 Mart ve 12 Eylül kıyımından nasibini almıştı. Özellikle 12 Mart’ta Ziverbey İşkence Köşkünden geçmişti. Orada kendi el yazısıyla yazdığı mektubu, yıllar sonra Nazlı Ilıcak, Tercüman gazetesinde yayımlayıp, İlhan Selçuk’u küçük düşürmek isteyecekti.
Ertesi gün İlhan Selçuk köşesinde işkence altındayken bile ne kadar zeki ve dirençli olduğunu, Ilıcak’ın yayımladığı yazılar üzerinden ortaya koydu. Akrostiş yöntemiyle yazmıştı bu ifadeleri. Cümlelerin baş harflerini yan yana getirince şu saklı ifade ortaya çıkıyordu:
B-A-S-K-I A-L-T-I-N-D-A-Y-I-M. İ-Ş-K-E-N-C-E G-Ö-R-Ü-Y-O-R-U-M.
Tabii Tercüman ve Nazlı Ilıcak istediğinin tam tersi bir sonuçla karşılaşmış, elleri boşa çıkmıştı.
Cumhuriyet Gazetesinden Miyase İlknur’a vasiyetinde “Beni bir Alevi köyüne gömün, bu sana vasiyetim olsun” diyor. İlhan Selçuk ve ağabeyi Turhan Selçuk sonra noter ve avukatları eşliğinde vasiyetlerini resmileştiriyorlar.
Aslında Selçuk Kardeşler ne Alevi ne de Bektaşi, ayrıca Nevşehir ve Kırşehir bölgesi ile de bir bağları yok. Yine de Hacıbektaş’ta gömülmeyi vasiyet etmeleri iki kardeşin, üzerinde düşünülmesi gereken felsefi bir durumdur.
Aydınlanmanın merkezi. Hacıbektaş-ı Veli'nin öğretisi bugün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'yle eşdeğer sayılıyor. Cumhuriyet'in kuruluşunda Atatürk, bu öğretiye sahip çıkmıştır. İlhan Selçuk'un buraya gömülmesinin, etnik-dini bir yakınlıktan öte bir düşün ortaklığının, bir aydınlanma idealinin sonucu olarak almak gerektiği kanısındayım.
Düşünceleri ile bugünleri görüp aydınlatan, aydınlanma bilgesinin anısına saygıyla.