Doğa biz insanoğlunun yaşadığı doğal ortamdır. Ruhu ile, bedeni ile, zihni ile, tüm varlığı ile insanların daha iyi, daha güzel, daha sağlıklı, daha mutlu, daha huzurlu yaşamaları için elinden geleni yapar.

Kızmaz, darılmaz,küsmez; hırsları, kıskançlıkları yoktur, kaprisleri yoktur, yeter ki siz onu sevin, koruyun kollayın, değerini bilin, rahatsız etmeyin,hırpalamayın, yok etmeye çalışmayın…O zaman kendini savunmak için doğal olmayan herşeye karşı durmaya çalışır ve durur.

Doldurulan denizleri, dere yatağına yapılan evleri, bilinçsizce ısınan gökyüzünü, kimyasallarla dolan toprağını,üzerine evler yapılan tarım alanlarını,kırılan besin zincirini onarmaya çalışacaktır. Bazen son derece hırslı yapar geri almayı, bazen çok yıkıcı.

Doğada olmanın en güzel yanı, onu daha iyi anlamak, daha iyi dinlemek, daha iyi hissedebilmektir. Doğa bize öğretir ,onun sesini dinlersiniz,en güzel senfonidir,zaten içten gelen doğal olan samimi olan her senfoni, her ezgi,her tını kalmaz mı belleklerimizde…

Dalga sesleri,şelale,dere sesleri,kuş sesleri,yaprakların rüzgârla buluşurken içimizi serinleten sesleri,yeşilin- mavinin her tonu ,sanki dev bir galeride güneşin hareketine göre değişen izlemeye doymadığımız tabolalar gibi…

Mucizeler çok uzaklarda değil, doğanın her karesi bir mucize. Arılar, kelebekler, küçük bir karıncanın kış hazırlıkları, sanki bunu yaparken etrafına ne hava atar,ne çok kazanıyorum der, ne de başka karıncaların işlerine karşır. Arılar da öyle değil mi? Bal yaparken ben ne güzel iş yapıyorum, ne çok para kazandırıyorum diyor mu.? Hayır.

Bir zeytin ağacı kök salmış derinlere…Ne çok hikaye var her dalında, farklı bir yeşil ile doğayı süslerken…Lokman hekim gibi çalıp şifa dağıtırken o görkemiyle, hiç kimsye bir şey söylemez,ne kadar yaşlanırsa yaşlansın asla üretmekten, insanlara toprağa fayda sağlamaya devam etmekten vazgeçmez asla.

Ben yaşlandım, yoruldum,köşeye çekileyim demez. Küçük bir insan ihmali ile yanar, kalan köklerinden tekrar yeşerir de artık durayım demez, altında maden ararken köklerinden vaz geçmez, direnmeye devam eder dev makinalar karşısında.

Meşe palamutları gibi her meyvesi tek başına bir ağaç demektir, asırlık meşeler gibi hala gölge verir insanlara . Hiç bir ağaç hiç bir ağacı kıskanmaz ,senim çiçeklerin senin yaprakların benimkinden daha güzel, o zaman kesile üzüle diye fermanlar vermez.

Mevsimi gelince yaprak döker, yaprakları toprağa tekrar can vermek için karışır yağmura çamura, ama hiç sesini çıkarmaz, uykuya dalar, dinlenirken bile bahara hazırlar dallarını .

Doğaldır hepsi,doğal olandan,doğayı sevenden,doğal davranandan zarar gelmez kimseye…

insan kendi hırslarını yine doğadan, doğal alandan almak ister…Naif, iyi niyetli,doğal insanları üzmek ister, ezmek ister…İlla ki yapay olacak, kendine ait olmayan davranışlara, ruh haline girecek..İşte o zaman kavgalar, kıskançlıklar, hırslar,bencillikler başlar.

Doğa ayrıca en iyi öğretmen, en iyi sakinleştiricidir. Özellikle anne-babalar, öğretmenler çocuklarınızla sık sık doğada olun ki doğadaki kocaman yüreği kendi küçük yüreklerine sığdırabilsenler . Ellerindeki tabletleri bırakıp,doğanın zekasını keşfedebilsinler. Eğer insanoğlu gelip suyunu bitirmez ise, yakmaz ise , yıkmaz.dallarını kesmez ise..Toprağı kirletip hasta etmez ise…

Gezdiğim yerlerde doğanın bir ruhu olduğunu,kişisel gelişim eğitmenlerini kıskandıracak kadar ,insanın kişiliğini bir daha geliştirdiğini,tedavi ettiğini, ruhunun dinginliği ile ehlileştirdiğini, sakinleştirdiğini gözlemledim bir kez daha.

Doğadaki kocaman yüreğin ,tutkunun sevginin ,aşkın sakinliğin, dinginliğin,güzelliğin, yardımlaşmanın, dayanışmanın bütün insanlarda olması demek, hayatın her dakikasını mucize gibi yaşamak demek değil mi? Doğa ile iç içe olabileceğiniz, her anı mucize gibi yaşayabilceğiniz bir hafta dileği ile.