Cuma günkü yazımın sonunu “Toplumun bilinçaltına kazınarak yerleşmiş bir ayrımcılığı görmek gerekir” diye bağlamıştım.
Evet, bilinçaltı insanların arzularını, inançlarını, tabularını, açığa vurduğu veya vuramadığı tüm düşüncelerini saklayan zihinsel bölmedir diye tanımlanır.
Meydan Larousse, “Kişinin bilincinde olmadığı, ama davranışını etkileyen bir ruhsal durumdur” diye tanımlar.
Türk Dil Kurumu ise “şuuraltı ya da bilinçdışı” diye tanımlar.
Öğretmenliğimin ilk yıllarında Kayseri Tomarza’da, çok saygı duyduğum babacan bir okul kâtibimiz vardı. Bir gün “Siz tavşanın geçtiği yeri 7 yıl ekmiyormuşsunuz” demişti.
“Evet, bizim 6 tarladan geçti. 7 yılın geçmesini bekliyoruz!” demiş ve gülüşmüştük.
Çünkü bir kısım din tacirleri, toplumun zihnine öyle şeyler kazıdı ki asırlarca çıkartılamadı.
Ve bu inanç tacirleri, inanç gruplarını öyle sömürdüler, farklılıklar öyle derinleştirip öyle kaşıdılar ki, ortak değerleri geliştirmek asırlarca mümkün olmadı.
Ve maalesef bu saçmalıklar politikacısında, yazarında, çizerinde, sanatçısında, hatta aydınlarında, velhasıl tüm toplumda zaman zaman dışa vurulan bir olgu oldu.
***
İşte örnekler:
Yıl 1971… MEB tarafından basılıp okullara dağıtılan Reşat Nuri Güntekin'in “Balıkesir Muhasebecisi” adlı oyun kitabından bir alıntı: “Karı amma vurdu. Eh bu kadar olur... Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi, töbe töbe.”
Yıl 1973… MEB tarafından okullara tavsiyeli Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın “Toraman” romanından bir alıntı: “Tanrı insanı bir kere saptırmasın. Herif artık bu hırtlamba karının yüzüne bakmaktan bıktı. Karşısında dolanan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam... Kızılbaş mıdır nedir?”
Yıl 1989… MEB Talim Terbiye Kurulu’nun 2 Mart 1989 gün ve 1420 sayılı onayıyla eğitim öğretim açısından uygun bulunan İngilizce sözlükte, “ENSEST” sözcüğünün karşılığı “Akraba ile zina, Kızılbaşlık” olarak tanımlanır.
Yıl 1997… ANAYOL hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan, “Aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri için “mum söndü yapıyorlar” der.
Yıl 2004… MEB tarafından okullara tavsiye edilen 100 temel eserden Ömer Seyfettin'in “HAREM” kitabının yeni baskısından bir alıntı:
“Evvel zaman içinde insanlar daha hayvanlara pek yakın iken ferdi izdivaç yokmuş. Sürü halinde yaşarlarmış. Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların müsavi kocası imiş… Doğan çocukların anası babası da kabilenin, bütün halkın imiş… Bu hal, ayin gibi hala bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlık gibi...”
Yıl 2005… Yine MEB tavsiyeli Haldun Taner'in “Şişhaneye Yağmur” adlı oyun kitabından bir konuşma:
“Bırak allasen müdür bey. Bazen kanıma dokunuyor vallaha. Siz onun oruçlu olduğuna inanıyor musunuz? O, ne hinoğlu hindir o! Ne kahpe dinli Kızılbaş'tır o! Müslüman olsa acımak bilir.” Konuşmanın diğer bir kısmında “Ve işte o anda tövbeler olsun, abla-kardeş Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik” denir.
Yıl 1995, günlerden 9 Ocak… Star TV de Turnike programı, şovmen Güner Ümit...
Programda hostes kız hamile kılığına girer. Bilinçsizce bir espri yapar, Güner Ümit'e “Bu çocuk senden” der. Ümit ise “a a a! Benden mi?” der. Hostes kız hem espri hem kızgınlıkla “Yok babamdan” deyince, Güner Ümit “Yoksa siz Kızılbaş mısınız” diye sorar.
Binlerce kişi Star TV çevresinde toplanır, güçlü bir protesto yapılır.
Ve yıl 2010, günlerden 6 Ekim… Çarkıfelek programı, şovmen Mehmet Ali Erbil…
Erzincan'la yapılan canlı yayında bağlantı kopar, ekran aniden kararır. Mehmet Ali, “Mum söndü mü yapıyorsunuz?” der.
Yine de Alevi toplum sağduyulu davranmış, kınanmış, provokasyona gelinmemiştir.
***
Evet, Türk Edebiyatının ünlü yazarlarının bilinçaltında bu saçmalıklar bulunuyor ise ve de bu saçmalıklar gerçekmiş gibi kitaplarında işleniyor ise Mehmet Ali'nin sözü bunların yanında çok zayıf kalmıştır.
Ama Mehmet Ali’nin yaptığı bir gafla, toplumun bilinçaltındaki ve giderek söndüğü sanılan, oysaki halen canlı olarak duran bir durum, bir kez daha dışa vurmuştur.
Tarihe baktığımızda İslamiyet'teki iktidar kavgası, İslam Toplumunu birbirini reddeden, ama aynı kutsal değerlere inanan iki kampa ayırmıştır. Bu kampın Anadolu içindeki bir kesimi ise Türkmen Kültürüyle harmanlanarak Anadolu Aleviliğini oluşturmuştur.
İşte yüzyıllarca bu inanç gurubu “İslam dışı” gibi gösterilmiş, uydurulan saçmalıklar toplumun bilinçaltına kazınmış, zamanla bir önyargıya dönüşmüştür.
Aynı kökenden gelen, aynı dili konuşan, aynı tarihi yaşayan, aynı şeylere ağlayıp aynı şeylere sevinen bu inanç gurupları, yan yana iki düşman gibi önyargılarıyla yaşamışlardır.
Karanlık hesabı olanlar ise bu önyargıları kaşımış, unutulmaz acı olaylar yaşanmıştır.
İşte yapılması gereken, bu önyargıların kırılmasıdır.
Her ne kadar büyük atom bilgini Albert Einstein “Önyargıyı yıkmak atomu parçalamaktan daha zordur” demiştir, ama Türkiye'nin bu kırılmaya ihtiyacı vardır.
2009’da çalıştaylarla başlatılan açılım, bu nedenle çok önemli idi. Ama olmadı, olamadı.