Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olma hastalığımız, öyle boyutlara erişti ki; zırcahil insanlarımız bile hemen her konuda ahkâm keser oldu.
İnsanlarımız; kendi hudutlarımız içerisindeki kardeşlerine kardeşlik yapmış da sanki gönüllerde(!) daha yer varmış gibi; sınır ötesinde de “kardeş (ya da kardeşler) arıyor; dahası olmadık kardeşler yaratıyor.
Nerede?
Pek tabii ki Ortadoğu’da…
Tamam da; bu durumda Ortadoğulu ne yapıyor, bizimkilerin sarılmaya hazır, açılmış kollarına?
Gülüyor, sadece gülüyor ve arkasını dönüp gidiyor.
Çünkü dünyalarımız, hazlarımız farklı.
Ama bizim insanımız, ne yazık ki bu farkı, algılama yeteneğinden yoksun.
Ortadoğu Çölleri’nde, kanla oluşan yapay göl, hergün biraz daha genişleyip, derinleşiyor...
Bu çağ dışı, insanlık dışı olayları; kimden gelirse gelsin onamak, elbette mümkün değil...
Ama bugünlere, durduk yerde ve hiç yoktan da gelinmedi. Yaşanan olayların temelinde yılların birikimi, kini ve nefreti var...
Kinin ve nefretin doğurduğu terör var...
Teröre karşı kahır var, isyan var...
“Yeter artık!... Bıçak kemiğe dayandı... Artık ne pahasına olursa olsun, terörün kökünü kazıyalım... Biz gün görmedik, hiç değilse çocuklarımız, torunlarımız rahat etsin!...” tepkisi ve düşüncesi var.
Asırlardır kinle, nefretle, terörle, iç içe yaşamak kolay mı?!...
Her an, her saniye ölümü beklemek; arkaya bakmadan, çevreyi kolaçan etmeden yürüyememek; endişeyle, korkuyla karışık bir ömür geçirmek; yarınlardan emin olmadan yaşamak; kolay mı?!...
Yöntem doğrudur veya yanlıştır. Her ulusun; terör olaylarına karşı, bir dayanma sınırı vardır...
Biz de yoğun bir şekilde yaşadık bu terörü... Halen yaşadığımız gibi yarınlarda da yaşayacağız...
Terör illetini, (öyle veya böyle) kökünden kazıyamadığımız sürece de, korkuyla, endişeyle yaşamaya devam edeceğiz...
PKK terörü kanımızı, iliğimizi sömürdü... Sömürmeye de devam ediyor... Bu illete daha ne kadar dayanabileceğiz?... Daha ne kadar, gencecik çocuklarımızı bu uğurda feda edeceğiz?!...
İnsanlarımızın büyük bölümü açlık sınırına yaklaşmışken; kaynaklarımızın önemli bir bölümünü, daha ne kadar süre terörle mücadeleye ayıracağız?!...
Bu tür sorunları olmayan ülkeler, uzayda koloniler kurmaya hazırlanıyor...
Ya biz?... Ya bizim gibi talihsiz ülkeler?...
Hâlâ terörle, hâlâ irticaıyla boğuşuyoruz...
“Farkı, fark edemediğimiz” sürece de; “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya devam ettiğimiz” sürece de; boğuşmaya, didişmeye, kaynaklarımızı israf etmeye devam edeceğiz...
Ben, terörün demokratik yol ve yöntemlerle yok edilebileceğine inanmıyorum!...
Aksi olsaydı eğer, Amerika trilyonlarını Afgan Dağlarına gömmezdi...
* * *
İsrail de (bizim PKK ile savaştığımız gibi) terörizme karşı savaşmaktadır.
İsrail’e göre, FKÖ de; PKK gibi, PKK’nın uzantısı KADEK gibi, TİKKO gibi, DHKP-C gibi, ASALA gibi, EL KAİDE gibi, HAMAS gibi, İBDA-C gibi, HİZBULLAH gibi, MÜSLÜMAN KARDEŞLER Örgütü gibi, terör örgütüdür...
Sakın ola ki, birileri çıkıp aksini iddia etmeye ve “ Ama onlar, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veriyor” saflığıyla, PKK’nın, PKK’nın uzantısı KADEK’in ve ASALA’nın ekmeğine yağ sürmeye kalkmasın...
Yarın PKK ve yandaşlarının da, aynı savla karşımıza dikilmemesi için; akıllı olmamız, mantıklı hareket etmemiz lazım...
FKÖ ve onun başı, şunun veya bunun mücadelesini veriyor... Şu amaçla veya bu amaçla savaşıyor... Bunlar da tartışılabilir...
Ama şu gerçekleri tartışmanın, anlamı yoktur. Çünkü bunlar belgeli ve kanıtlı gerçeklerdir.
FKÖ; PKK YANDAŞIDIR... Aynı kaptan yemek yer, aynı kaba işerler...
FKÖ’nün başı Arafat (1929 – 11.11.2004), yaşamı boyunca Rum Yandaşı olmuştur... Öyle ki, Saddam’ın Kuveyt’i işgaliyle ilgili olarak gösterilen tepkiler için, CNN muhabirlerine; “... Türkiye de Kıbrıs’ı işgal etti... Onlara niye karşı çıkmıyorsunuz?...” diyecek kadar şaşkın ve gafildir...
Dahası Arafat, PKK’ye militan yetiştiren hocadır. Büyük Cani Abdullah ÖCALAN’ın yandaşı ve hamisidir...
Sözün kısası Arafat da; yaşamı boyunca, ataları gibi, Türk ve Türkiye düşmanı olmuştur.
Oysa İsrail, hiçbir dönemde ve hiçbir zaman, Araplar gibi düşmanlarımızla birleşerek bizi sırtımızdan vurmaya kalkmamıştır... İsrailoğulları her zaman Türklerin ve Türkiye’nin yanında olmuştur...
Bu gözden kaçan (daha doğrusu kaçırılmaya çalışılan) ufak, ancak çok önemli farkı, lütfen fark edelim...
Önümüze gelene “kardeş” deme angutluğunu bırakıp, akıllı insanlar, akıllı uluslar, vakur devletler gibi davranalım...
Haa... bunu söylerken de, “Filistin’lilere ya da Araplara karşı, İsrail’in yanında yer alalım” da demiyorum.
Ya ne diyorum?...
“Çok büyük ortak çıkarlarımız olan İsrail’i, karşımıza almayalım!...” diyorum... “Mahallenin delisi gibi, komşularımızın evlerini, köşklerini taşlamayalım!...” diyorum…
Neden?...
Çünkü biz de sırça köşklerde oturuyoruz...
Yoksa kendi geleceğimiz gibi, çocuklarımızın geleceğini de karartırız...
… …
Not: İlgilenenler için küçük bir bilgi aktarmak istiyorum...
Bazı insanlarımızın “kardeş, kardeş...” diye yalakalandığı Araplar; aslında bilimsel olarak öz be öz İsrail’lilerin kardeşidir...
Her iki toplum da aynı ırktan (SAMİ – ARAP Irkından) dır. Hazreti İbrahim’in iki ayrı hanımından gelen, İSMAİL ve YAKUP SOYLARI; Arap ve Yahudi toplumlarını ortaya çıkarmıştır. Hazreti Musa, Hazreti Davut, Hazreti Süleyman ve Hazreti İsa, YAKUP SOYU’ndan; Hazreti Muhammed, İSMAİL SOYU’ndandı.
Yani Araplarla İsrailliler (Yahudiler) arasında; (siyasal islamcı bazı Türklerin(!), Araplarla kendi aralarında kurmaya çalıştıkları gibi) “sanal” bir kardeşlik değil, gerçek anlamda “kan bağı” olan kardeşlik ilişkisi vardır.