Muttalip’in uzun süre unutulmayacak olaylı işleri çoktur. Size birkaçını anlatırsam yine “gökkubbede bir hoş seda” bırakış olurum:

-Bir gün Muttalip gecenin on ikisinde evine giderken kendi sokağında tanımadığı bir gence rastlar. “Bu saatte ne arıyorsun buralarda sen?” diye, gür sesiyle sertçe çıkışınca, genç cevap vermeden korkar ve yakınındaki duvarsız bahçeye kaçar. Muttalip kaçan genci mutlaka yakalama çabasındadır. Ancak genç karanlıkta bahçede kaybolur. Muttalip, gence bahçede arayıp bulamayınca bahçenin sahibi mutaf Memduh’u yatağından kaldırı, el feneri ile, bahçede kaybolan genci ararlar. Dolaşırken bir yerlerden bir inilti gelir. İniltili sese yaklaşırlar, ses bahçedeki kuyudan gelmektedir. Meğer genç, Muttalip’in sert çıkışından korkup kaçarken bahçedeki ‘körkuyu’ya (suyu olmayan) düşmüş, inleyip duruyordur. Çıkamıyordur da... Memduh’un evinden urgan getirip genci binbir güçlükle kuyudan çıkarırlar. Önce gencin bir yerlerinde kırık çıkık olup olmadığını sorarlar ve kontrol ederler. Kırık çıkık olmayınca bir güzel dayak atarlar. Ve sonra da gece doevriye gezen polis ve bekçiye teslim ederler. Muttalip unutulur mu?

-Yine bir  gün kızının durduğu eve habersizce giren çingene kadını yakalar. Muttalip Davudi ve gür sesiyle bağırarak, gürültü patırtıyla dışarı çıkarır. Dışarıda kavga gürültü derken Muttalip hırsını yenemez, kadını kucakladığı gibi başı ve kolları aşağıya, bacakları yukarıya gelecek şekilde evin önündeki çöp varilinin içine sokar. Kadının “can kurtaran yok mu, öldürüyorlar beni...” diye bağırışına, bağırtı gürültüye gelen komşular çöp varilinin içinde iki bacağın debelenmesine şaşırıp kalırlar.

Kadının ölebileceğinden korkup yine Muttalip’in yardımı ile varili devirip kadını varilden çıkarırlar. “Bir daha bu sokağa gelmeyeceksin” diye tembihleyip kadını bırkırlar. Bu Muttalip unutulur mu?

- Muttalip resmi görevinden emekli olduktan sonra bir un fabrikasının ununu satmak için Yazı Çarşı’da bir dükkan açtı. Muttalip çok uyumlu bir insan olduğu kadar da, ani parlayan, sonunu düşünmeden hareket eden bir insandı. Dükkan komşuları ile çok iyi geçinirdi.

Bir gün, kendi dükkanına bitişik tenekeci dükkanında oturup çay içerken, aynı dükkan sahibinden şerit metre istemeye Muttalip’in tanımadığı biri gelir. Ve şerit metre ister. Ancak tenekeci metreyi vermek istemez.

“Önce de istedin verdim. Ama zamanında getirmedin. Bana her an lazım oluyor, veremem, başka bir yerden iste” diyerek metre isteyenin ısrarını geri çevirir.

Metre isteyen kişi daha da ısrarla isteyince Muttalip araya girerek:

“Ne ısrar ediyorsun, vermek istemiyor işte. Çık dışarı git işine” diye adamı tersler.

Bu söz üzerine adamla aralarında aniden bir tartışma başlar. Hatta itişip kakışırlar. Bir de küfürleşince, Muttalip hemen kendi dükkanına koşar, her zaman dükkanda bulundurduğu kalın sopayı alır ve adamın omzuna vurur.

Sopayı vurduğu kişi hem genç, hem de Muttalip’te güçlü kuvvetlidir. Adam bir defa yediği sopayı Muttalip’in elinden çekip alır ve o da Muttalip’in bacağına bir defa vurur. O anda Muttalip’in bacaının kaval kemiği kırılır.

Muttalip, ambulans, hastane, doktor, koltuk değneği... derken çok ızdırap çektiği gibi, bir de mahkemelik olur. Mahkmede, koltuk değnekleri ile hakimin karşısına çıktığında Muttalip olayı olduğu gibi anlatır ve sonunda:

“Hakim Bey, bu gencin suçu yoktu, bütün suç benimdi. Önce ben ona bir defa vurdum, o da benim sopamla bana bir defa vurdu, iki desem yalan olur. Bire bir ödeştik” der. “Sizden de, genç arkadaştan da özür dilerim. Benim davam yok” diye davasından vaz geçer.

Bu itiraf üzerine hakim boynunu büker, güler ve ikisini barıştırırken: Muttalip:

“Sayın hakimim, zaten ben küs değilim ki. Arkadaşımdan tekrar özür diliyorum, hakkını helal etsin b ana” diye kucaklaşırken, bir de espri yapar; “O da küs değil bana, değil mi genç arkadaşım.”

(SÜRECEK)