Yakın zamanda NOW televizyon kanalında Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar adlı bir dizi yayımlanmaya başladı.
Bu dizi, soyut resmin ustalarından Fahrünnisa Zeyd, Türkiye’nin ilk gravür ve grafik sanatçısı Aliye Berger, çağdaş seramiğin öncülerinden Füreya Koral ile edebiyatımızın unutulmaz isimlerinden, Halikarnas Balıkçısı olarak da bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın yetiştiği ailenin fırtınalı yaşamını ekrana taşıyor.
Dizi, Şakir Paşa’nın oğlu Cevat Şakir’in İtalyan eşi ve çocuğuyla birlikte İtalya’dan İstanbul Büyükada’ya dönüşüyle başlıyor. Ancak bu eve dönüş hikâyesi, yalnızca Cevat Şakir’in değil, tüm aile bireylerinin hayatını derinden etkileyecek ve değiştirecektir.
Fakat, yedi bölüm yayımlandıktan sonra, Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın torunlarının açtığı dava sonucu, Mahkeme dizinin yayınlanmasını durdurma kararı alır fakat yeniden yayınlanmaya devam eder.
Bu yazıda, dizinin ana karakterlerinden biri olan Cevat Şakir’in az bilinen bir yönüne değinmek istiyorum.
BİLİNMEYEN BİR OLAY: BİR TARTIŞMA VE SONUÇLARI
Mayıs 1914’te, Şakir Paşa ve ailesi maddi zorluklar nedeniyle Afyon’daki çiftliklerine gider. 16 Temmuz 1914 gecesi Şakir Paşa ve oğlu Cevat Şakir arasında kimse tarafından bilinmeyen bir nedenle şiddetli bir tartışma yaşanır. Tartışma, Şakir Paşa’nın ölümüyle sonuçlanır.,
Bu olay üzerine Cevat Şakir, cinayet suçlamasıyla yargılanarak 15 yıl kürek cezasına çarptırılır ve 7 yıl hapis yatar. 1921 yılında serbest kaldığında İstanbul’a döner.
Verem hastası olması nedeniyle Ankara’ya gidip Millî Mücadeleye katılamayan Cevat Şakir, İstanbul’da Sedat Simavi tarafından çıkarılan Güleryüz adlı mizah dergisinde Millî Mücadeleyi destekleyici yazılar yazmaya ve karikatür çizmeye başlar.
SANSÜRÜ AŞAN KARİKATÜR
O dönemde gazeteci Ali Kemal, Sultan Vahdettin ve işgal kuvvetlerini savunan yazılar yazmaktadır. Gazetesinin ön sayfasında yayımladığı Hücre-i Mesaimden başlıklı köşesinde, Millî Mücadele taraftarlarını hedef alır ve ağır eleştiriler yöneltir.
Cevat Şakir, Ali Kemal’e karşı bir karikatür çizmeye karar verir. Bu fikrini o sırada gazete sahibi olan Sedat Simavi’ye açıklar. Simavi, “sorumluluğu üzerine alırsan ne istersen yap!” der. Ancak, gazetenin yayımlanacağı gün orada olmayacağını da eklemeyi ihmal etmez.
O yıllarda basın üzerinde sıkı bir denetim vardır. İşgal kuvvetleri tarafından oluşturulan Sansür Kurulu, basılacak her eseri inceleyerek onay vermektedir.
Cevat Şakir, bu konuyu Mavi Sürgün adlı eserinde şöyle anlatır:
‘’Sansür Kurulu, resmi inceler ve basılmasına izin verdiğine dair, resmin üzerine damgasını basardı. Benim yapacağım karikatürün basılmasına izin vermeyeceğini biliyordum. Kâğıdın üzerine sonradan lastikle silinebilecek, suya, sabuna dokunmaz bir resim yaptım.
Resmi simsiyah bir “konte” kalemiyle çizdim. Sansür izin damgasını bastı. Damga çıkmaz mürekkepliydi. Ben çizmiş olduğum resmi lastikle tamamen sildim, ondan sonra asıl bastıracağım karikatürü yaptım.’’
Cevat Şakir’in karikatürü, Ali Kemal’i’ “HÜCRE-İ MESAİSİNDEN” yazılarını yazarken tasvir eder. Ancak O’nun oturduğu yer, gerçekte bir oturaktır ve sadece başı görülmektedir.
Çizim, çinkografa gönderilip klişesi hazırlanır ve dergi baskıya girer. Ertesi gün dergi satışa çıktığında ise büyük bir olay patlak verir.
İŞGAL POLİSLERİ VE SANSÜR KURULU’NUN MÜDAHALESİ
Sansür Kurulu ve işgal polisleri derginin yönetim merkezine baskın düzenler. Aralarında şu diyalog geçer:
“Bunu siz mi bastınız?”
“Evet!
“Bu resmi kim yaptı?”
“Ben yaptım.”
“Böyle bir resmi basmanıza kim izin verdi?
“Sansür!...
“Gösterin sansürün iznini!
” Çekmeceyi çektim, güzelim resmi önlerine serdim, bir tarafında da sansürün izin damgası at nalı gibi oturtulmuş. Acaba tutuklayacaklar mı, diye yüreğim tıp tıp atıyordu. Derken durumlarından sözleri geçer takımından oldukları anlaşılan iki İngiliz’in biri, İngilizce olarak: “Bu adamı tutuklayalım” dedi. Yüreğim ağzıma geldi, öteki: “İyi ama, bu karikatürde İşgal Kuvvetleri aleyhinde bir şey yok. “Bir Türk öteki Türk’e çatıyor” dedi.
İçime biraz su serpildi. Ama daha ne olacağı belli değildi. Öteki: “Öyle uygun görürseniz öyle olsun! Fakat bu şekilde karikatürize edilen, bizim dostumuzdur” diye cevapladı. Asıl amir olduğu anlaşılan adam: “İyi ama, sansür müsaadesini vermiş. Asıl kabahat sansürde. Siz bu adama —bu adam dediği, Ali Kemal'dir— bir yanlışlık olduğunu, böyle bir şeyin tekerrür etmeyeceğini bildiriniz.” “With our excuses”, -mazeretlerimizle-, “All right” dediler sertçe ve defolup gittiler.
Eni konu soğuk terler döktüm. Herhalde amir durumunda olan, İngiltere’den yeni gelmişti ve işgal kuvvetlerinin nasıl davranması gerektiğine dair bilgisi yoktu, aksi halde halim yaman olurdu.
O günden sonra Sansür Kurulu basma izni için sansüre gönderilecek bütün resimlerin iki nüsha olarak çıkmaz mürekkeple yapılmasını; bir nüshasının sansürde kalacağını ilan eder.
Mücadele yıllarının en gözü pek dergisi kuşkusuz Güleryüz’dür. Kuvayi Milliye ve Ankara hükümetinden yana tavır alan Güleryüz, Sedat Simavi ve Cevat Şakir’in çizgileriyle İstanbul hükümetine ve Yunan güçlerine karşı sert bir muhalefet gerçekleştirir. Dönemin Damat Ferit, Refik Halit (Karay) ve Ali Kemal gibi önemli figürlerini eleştirmekten geri kalmazlar.
Cevat Şakir, bu dönemde çizdiği karikatürlerle yurtseverler için müthiş bir moral ve motivasyon kaynağı olur.
Kaynakça:
Cevat Şakir’in “Mavi Sürgün” kitabı ve Karikatürcüler Derneği internet sayfasından alıntılar yapılmıştır.
COŞGUN K. Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), Karikatürcüler Derneği, Erişim Adresi: https://www.karikaturculerdernegi.com/onculerimiz/cevad-sakir-kabaagacli/