1944 yılıdır. Mustafa Güzelgöz, Ürgüp Futbol Takımı’nı çalıştırması karşılığında Kaymakam tarafından Tahsin Ağa Kütüphanesi'nde kütüphaneci olarak görevlendirilir. Kitaplara sevdalı bu genç adam, aslında daha 8-10 yaşlarındayken, gözleri görmeyen komşusuna her gün kitap okuyarak başlatır bu yolculuğu.
Ancak göreve başladığında kütüphane bomboştur. Ne gelen vardır ne de giden. Etraftakilere seslenir: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun!”
Ama kimse aldırış etmez. O ise “Bana ne!” demez. Bulunduğu şartları birer mazeret değil, fırsat olarak görür.
Mustafa’nın tek derdi vardır: Kitapları köylüyle buluşturmak, herkesin bilgiye erişmesini sağlamak. Önce köy muhtarlarıyla konuşur, köy odalarının birer odasını kitaplık yapmak ister. Ama muhtarlar, “Yolumuz yok, suyumuz yok, köprümüz yok, sen kitaplık diyorsun,” der. Mustafa ise, “Kitaplığınız olursa yolunuz da olur, suyunuz da olur, köprünüz de olur” dese de ikna edemez Muhtarları.
Bu kez eşeklerle kitap taşımak gelir aklına. Nasıl olsa Anadolu’da eşek çoktur. Hemen iki sandık yaptırır, her birine yaklaşık 200 kitap sığar. Sandıkların üzerine “Kitap İare (Ödünç) Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy dolaşmaya başlar. Böylece Anadolu’da sessiz sedasız duran bir kütüphane, eşek sırtında kitap taşıyan bir harekete dönüşür. Mustafa artık herkes tarafından “Eşekli Kütüphaneci” olarak anılacaktır.
Köylüler şaşkındır. Eşeğe kitap yüklemiş bir amca, çocuklara, köylülere kitap dağıtır:
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda değişin. On beş gün sonra tekrar gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak.” Bir gün genç bir köylü gelir:
“Ceza Hukuku kitabı var mı?” Mustafa bu kitabın olmadığını ama bir dahaki sefere getireceğini söyler. 10 gün sonra kitabı getirir. Genç, kitabı okuyup, üç gün sonra geri getirir ve şöyle der:
“Ben bir kız kaçıracaktım. Ama cezasının çok ağır olduğunu bu kitaptan öğrendim. Hayatımı kurtardın,” deyip Mustafa’nın elini öper.
Mustafa bir yandan da kütüphaneye radyo koyar. Erkekler, radyo dinlerken kitap okur. Böylece kahvehanede boşa vakit geçirmek yerine bilgiyle buluşurlar. Ama bir sorun daha vardır: Kadınlar kütüphaneye gelmemektedir. Mustafa kadınlarla konuşur.
Kadınlar, “Kitaplığa gidince boş oturuyoruz. Evde yemek, çocuk, halı, yamalık… Zaman yok,” der. Mustafa onları şöyle ikna etmeye çalışır: “Dikiş makinesi alacağım, halı tezgâhı kuracağım, beşik koyacağım. Gelin, işlerinizi burada yapın. Yeter ki kitaplığa ayaklarınız alışsın.”
Ve sözünü tutar. Salı gününü “kadınlar günü” ilan eder. Ankara ve İstanbul’daki hemşerilerine mektuplar yazar, destek ister. Kitap, gazete ve kadınlara yönelik dergilerle birlikte 10 dikiş makinesi Ürgüp’e gönderilir.
Mustafa Güzelgöz bununla da yetinmez. Spor teşkilatları kurar, Mustafa Paşa ve Çökek köylerinde duvar gazeteleri oluşturur, jeneratör temin edip sinema ve saydam gösterimleri yapar. Köylüleri kooperatif kurmaları için teşvik eder. DTC Fakültesinde açılan Kütüphanecilik bölümünde öğrencilere 3 gün yaptıkları hakkında bilgi verir. Hatta dernek kurup Ürgüp Müzesi’ni bile yaptırır.
Mustafa Güzelgöz, cehaleti yenmek, milleti okutmak ve iyilik yollarına sevk etmek için beş eşek, üç at, iki katırdan oluşan bir teşkilat kurdum. Yüz bin cilt köylerde, elli bin cilt de merkezde olmak üzere toplam yüz elli bin ciltlik kitap topladım diyerek anlatır yaptıklarını.
1963 yılında bu gönüllü hizmetleriyle Amerika’da düzenlenen yarışmada “Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirname” ödülünü kazanır. Haberin duyulmasıyla yer yerinden oynar. Amerikan Büyükelçiliği ve Ankara bürokrasisinden heyetler Ürgüp’e gelip ödülünü bizzat verir.
Başta Çorum Milli Eğitim Müdürü olmak üzere, Türkiye’nin birçok ilinden ve hatta Hollanda’dan Eşekli Kütüphanecinin kurduğu sistemi yerinde görmek üzere Ürgüp’e gelirler.
Ünü giderek artan Mustafa Güzelgöz, sonunda Amerikan Büyükelçisi Parker Hart’ın da dikkatini çekecektir. Büyükelçi, kalabalık bir heyetle birlikte Ürgüp’ü ziyaret eder. Düzenlenen törende Güzelgöz, İngilizce bir konuşma yapar ve Amerikalılar tarafından ayakta alkışlanır.
Büyükelçi Hart, ise yaptığı konuşmada Güzelgöz’ün hizmetlerinden derinden etkilendiklerini ifade eder ve ona kullanılmış bir cip hediye eder. Bu gelişme ile kitap taşıyan eşeklerin emeklilik vakitleri gelmiştir artık.
Zamanla sadece kütüphane müdürlüğüyle kalmayıp, çeşitli kurumlarda da görev alan Güzelgöz, bu yönüyle bir bölgesel kalkınma öncüsü haline gelir. Ancak asli görevini ihmal ettiği ve bazı görevlerinden şahsi çıkar sağladığına dair şikayetler üzerine hakkında soruşturma başlatılır. Sonuç olarak emekliye ayrılması istenir. 1972 yılında, 28 yıl süren kütüphanecilik hayatı bir jübile ile son bulur. Emekliliğinden sonra yaşamını Ürgüp’te sürdüren Mustafa Güzelgöz, ilerleyen yaşına bağlı solunum yetmezliği nedeniyle 18 Şubat 2005 tarihinde hayatını kaybeder.
Bir eşekle yola çıkan bir adam, bir bölgenin kültürünü değiştirdi. Bugün girişimcilik diyoruz, sosyal etki diyoruz, inovasyon diyoruz. Eşekli Kütüphaneci, Anadolu’nun ortasında yalnız bir adam olarak çıktı bu yola. Ama arkasında binlerce okuyucu, binlerce uyanmış bir zihin bıraktı.
Onun hikâyesi, bugünün dünyasında hâlâ anlatılması ve örnek alınması gereken bir misyonun, bir çabanın ve bir vizyonun hikâyesidir. Bu misyon, bu çaba ve bu vizyon Fakir Baykurt’un usta kalemiyle hasta yatağında yazdığı son romanına da konu olur.
Not: Fakir Baykurt’un “Eşekli Kütüphaneci” isimli romanından yararlanılmıştır.