Sabah çayımı içtim, elimi alnıma koydum, düşünmeye başladım. Bugün ne yazsam? Olmayan adaleti mi? Ülkenin yarısındaki devam eden yangınları mı? Bitik ekonomiyi, şaha kalkan zamları, enflasyonu mu? Sağlık sistemini mi? Tarikatlara teslim edilen eğitim sistemini mi? Hasılı, yine kafamın soru çengeline sahte diplomalar asılı duruyor. Sıra cehaletin sahte profesörlerine geldi, dayandı.

Düzenin eğitim sistemi öylesine gelişti ki! Artık derse girmenize, sınavlara girmenize, terlemenize gerek yok. Banka havalesi için kuyruğa girmeniz yeterli. 50 bin ile 300 bin lira arasında değişen fiyatlarla aynı gün “doktor”, “avukat”, “mühendis” olabiliyorsunuz! Uzay çağının teknolojisi, haliyle. Hatta kampanya dönemine denk gelirseniz, promosyon olarak neden bir de “usta öğretici belgesi” almayasınız?

Eskiden diploma almak için yıllarca dirsek çürütülür, okul denen bir yere gidilirdi. Şimdi, IBAN’a havale, işlem tamam. Eskiden kopya çekmek için yanınızdaki arkadaşınızın kâğıdına azıcık yan gözle baksanız, yakalanınca yüzünüz kızarırdı. Şimdi, yakalanınca gururla poz veriyorsunuz. Kuşaklar arası fark bu olsa gerek!

Eskiden “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirmek idealdi. Şimdi “fikri para, irfanı para, cüzdanı para” kuşaklar yetiştirmek moda oldu! Ben çağ atlama diye işte buna derim! Haliyle çağ atlamak ip atlamaya benzemez. Yalnız bir fark var: O eski kuşakları yurt dışı sermaye çevreleri alıp götürürken bize yeni yetmeler kaldı.

Önceleri FETÖ, soruları çalarak adam yetiştirirdi. Yeni versiyon daha pratik, soru çalma işiyle filan uğraşmıyorsunuz, e-Devlet yüklemeli doğrudan diploma! “İşler ayna, çal çal oyna.”

Gerçek diplomalının işi çok zor. Diploman yetmiyor, yükselmek için sadakat gerekiyor, riya ve biat gerekiyor ilave olarak.

Avrupa’yı kıskandıracak başka bir uygulama da depremde hayatını kaybeden doktor, mühendis, avukat, öğretmenlerin diplomalarını çöpe atmamak. Onu “az kullanılmış” olarak devreye sokuyorsunuz. Diyelim doktora gittiniz; doktor gerçek, diploması gerçek, sadece muayene sahte. Bu kadar gerçekçilikten sonra, o kadarını da aramamak lazım!

Diyelim mahkeme kuruluyor: Hâkim sahte, savcı sahte, avukat sahte, tek gerçek sanık. Verilen karar ne olur derseniz, orasını artık üst mahkemeler bilir.

Gerçekte, sahte diplomalı mühendis Fırat ve Dicle nehirleri üzerine barajlar yapıyor. Tek gerçek olan, tarihi Hasankeyf’in sular altında kalması. Sahtelik ve gerçeklik arasındaki çizgi işte bu kadar keskin.

Bu düzen böyle giderse bir gün üniversiteler birbiriyle yarışacak: “Siz gelmeyin, biz diplomanızı kargo ile göndeririz” diye.

Cehalet sadece yönetmeyecek, aldığı akademik unvanla kendisine “hocam” da dedirtecek.

Belki bazılarımız “bu kadarı da olmaz” diyecektir. Oysa ülkede doktorundan avukatına, mühendisinden hemşiresine kadar sahte diplomalısı çıktığına göre, yarın neden adaletin sahtesi, seçimin sahtesi, demokrasinin sahtesi, profesörün sahtesi olmasın?

Sonuçta, artık bu ülkede sahteciliğin de bir diploması var. Diplomasız olan tek şey insanın vicdanı.