Alako 1

İnsan "Bitti" dediği anda yeniden başlarmış hayat. Her şeyin bittiğini düşündüğü bir anda bütün güzellikler yeniden yeşerirmiş. Her nefes aldıkça "Umut" her zaman var demekmiş.

Bugün sizlere, uzun zamandır sosyal medyada dolaşan, belki sizlerin de okuduğu gerçekten yaşanmış olan bir hikâyeden bahsetmek istiyorum.

Hikâyemiz, 1930’lu yıllarda İstanbul Bakırköy'de yaşayan Kızılay’ın (Hilal-i Ahmer) kurucularından Doktor Dikran Peştemalciyan’ın ailesinin ekonomik nedenlerden dolayı Almanya'nın Berlin şehrine taşınması ile başlar.

Aile, İstanbul’daki birikimleri ile Berlin’de bir halı-kilim mağazası açarlar. Bir süre sonra mağazanın başına Aram Peştemalciyan geçer. Aram Peştemalciyan’ın mağazanın başına geçmesi ile birlikte aile istedikleri yaşama ve maddi olanaklara kavuşurlar.

Aram Peştemalciyan’ın mağazanın başına geçmesinden bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı başlar.  Savaşın başladığı ilk yıllarda Peştemalciyan ailesinin durumunda bir değişiklik olmaz. Çünkü savaş Almanya'nın lehine gitmektedir. Almanya,1939'un sonlarından 1941'in başlarına kadar; güçlü ordusu ile Kıta Avrupası'nın çoğunu istila eder ve kendi kontrolü altına alır. Ancak daha sonra özellikle 1943 yılı ve sonrasında önemli noktalarda yenilgiye uğrayan Almanların durumu giderek kötüleşmeye başlar.

Avrupa'daki savaş, Alman işgali altındaki bölgelerin özgürleştirilmesi, Sovyetler Birliği'nin ve Batılı Müttefiklerin Almanya'yı istilasıBerlin MuharebesiAdolf Hitler'in intiharı ve 8 Mayıs 1945'te Almanya'nın koşulsuz teslimiyetiyle sonuçlanır.

9 Mayıs 1945'te Kızıl Ordu Berlin'e girer ve şehri yağmalamaya başlar. Şehrin hemen her tarafı Sovyet işgali altındadır. Bu zor günlerde Sovyet İşgal Komutanlığı Berlin’de tüm ev ve işyerlerinin kapılarının askerlerine açık tutulması için bir bildiri yayınlar.

Savaşın acımasız yüzünü bütün çıplaklığıyla gören Peştemalciyan ailesi de mecburen emre uymak zorunda kalır ve dükkânın kapısını açarak ailece Sovyet askerlerini beklemeye başlarlar. Bu bekleme uzun sürmez ve silahlı Sovyet askerleri bağıra-çağıra dükkâna girer. Aram Peştemalciyan ve ailesi, bir köşeye sığınarak endişeyle mağazaya giren Sovyet askerlerini izler.

Alako 2

Askerlerden biri halılarla ilgilenirken, diğeri çevreyi kolaçan ediyormuş gibi aileye yaklaşır ve elini genç kıza doğru uzatır.  Aram, ani bir refleks ile kızına uzanan eli yakalar. Sovyet askeri, hemen tabancasını çekip namluyu babanın şakağına dayar. Aram’ın ağzından birdenbire 

“Şimdi b***u yedik!” sözleri dökülür.

Asker şaşkınlıkla tabancayı indirip, “Ne dedun, ne dedun?” diye Aram’ın söylediği sözü tekrar söylemesini ister.

Aram, benzer şaşkınlıkla tekrarlar: “Şimdi b**u yedik!”

Asker bu kez sevinçle Aram’ın boynuna sarılır. Şok üstüne şok yaşayan Peştemalciyan ailesi, olayı anlamaya çalışırken, asker sevinçle haykırmaktadır: “Miz gan gardaşız, men senig gardaşınam!” 

Mağazayı işgal edenler, Sovyet ordusundaki Azerbaycanlı (O dönem Berlin’e ilk giren Sovyet askerleri Azerbaycanlılardır) askerlerdir ve Aram’ın Türkçe konuştuğunu duyunca “biz kan kardeşiyiz derler.  (Bu askerler bazı kaynaklarda Kırgız, bazı kaynaklarda Tatar, bazı kaynaklarda ise Azerbaycanlı olarak geçmektedir.) Karşılıklı şok atlatılınca, Peştemalciyan ailesi rahat bir nefes alır, askerlerle çay içilir, sohbetler edilir ve sonraki günlerde Azerbaycanlı askerler, mağazayı Sovyet askerlerinin talanından, yağmasından korumak üzere gönüllü bekçilik yaparlar.

Peştemalciyan ailesi bir gün Berlin'deki mağazalarını gezen bir Türk gazeteciyle tanışırlar ve gazeteciyi evlerine davet ederler. Yaşadıkları olayı büyük bir heyecanla anlatırlar. Peştemalciyan ailesi, hayatta kalmalarına sebep olan bu sözleri bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini ve bu anı her zaman hatırlamak istediklerini söylerler. Gazeteci, onlara bu konuda yardımcı olabileceğini ifade eder ve Türkiye’ye dönüşünde verdiği sözü yerine getirmek üzere hattat

ve mücellit Emin Barın'ın Çemberlitaş'taki atölyesine gider.

Emin Barın kendisinden yazılması istenen cümleyi duyunca şaşırır ve düşünmek için zaman ister. Daha sonra yeniden gelen gazeteciye ibareyi yazabileceğini söyleyerek bu fotoğrafını görmüş olduğunuz “celi sülüs” levhayı hazırlar. Levhanın etrafı “Hatip ebrusu” ile süslenir Levha, Peştemalciyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin'e götürülür ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazeteye de “Levhaya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı” başlığıyla haber olur.

Hayat bu, bir bakarsın her şey bir anda son bulur.

Hayat bu, son dediğin an her şey yeniden can bulur.”

İşte bir ailenin hayatını kurtaran argo bir cümle ve bu argo cümlenin hattat elinde sanat eseri bir levhaya dönüşmesinin hikayesi...

Alako 3