İktidarın çözüm süreci olarak sunduğu, Kürt Sorunu geçmişteki başarısız denemelerden sonra yeniden gündeme geldi. Terörün Lideri Abdullah Öcalan’ın ise DEM Parti yetkilileri ile konuşmasında “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” dedikten sonra, demek ki paradigma sözcüğünü sık kullanacağız.
Aslında halkın hiçbir şey anlamadığı bu “paradigma” sözcüğü altında ne yapılmak isteniyor? Paradigma ne anlama geliyor? Türkçede genellikle bir düşünce sistemi, model, örnek veya bir yaklaşımı ifade eden sözcüğün bağlama göre “ model, örnek, kalıp, yaklaşım, bakış açısı, çerçeve” gibi eş anlamlıları olabiliyor.
Biz bu yazımızda paradigmayı Sevr Haritasının adım adım uygulama modeli, bakış açısı çerçevesinde değerlendireceğiz.
Şimdi durup dururken bu çözüm süreci nereden çıktı? 22 yıldır neden gerçekleştirmediler? Onca “analar ağladıktan” göz yaşı döküldükten sonra neden bugün? İktidar ne yapmak istiyor? Evet gerçekten ülkede böyle bir sorun vardır ve çözülmelidir. “Analar ağlamasın”, barış için geç bile kalındı. Halk enerjisini terörle, acıyla, kinle, nefretle tüketmesin, barış gelsin, demokrasi gelsin, özgürlük gelsin. Bunlara hayır diyen kafa normal olamaz. Ancak iktidarın ve terör örgütünün ereği bu değil ki.
İktidarın sorunu; Önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl alırım? DEM Parti desteği olmadan çözüm yok. Ayrıca anayasanın değişmesi gerekiyor. Yine DEM’e gereksinim var. Yeter ki bu ereğine ulaşsın, her yol geçerli, verilmeyecek ödün yok.
PKK Terör Örgütü ne istiyor; Memleketin ali meselelerini at pazarlığına çeviren AKP İktidarının anayasayı değiştirmek, cumhurbaşkanlığı seçimini almak kaydıyla hayır diyeceği bir konu yok. Ne demişti Erdoğan; “Eğer benim emir-komuta merkezim papaz elbisesi giy dese giyerim”.
ABD Emperyalizminin isteği terör örgütünün isteği ile uyumlu. Ayrıca terör örgütü emri ABD’den alıyor. Dolayısıyla emperyalizmin güdümündekilerin vektörel bileşkesi Suriye konusunda aynı noktada kesişiyor. Ayrıca Öcalan işi sağlama alıyor; “Katkının en önemli zemini TBMM olmalıdır” diyor.
Öcalan bir taşla iki kuş vuruyor. Hem özgürlüğüne kavuşacak, hem de masaya oturttuğu AKP iktidarı ile büyük tavizler koparırken, AKP ve MHP’nin önderlik yaptığı, Öcalan’ın da ortak olduğu paradigmanın, demokrasi ile filan uzaktan, yakından ilgisi olmayacak.
Eski paradigma neydi; ““Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir”. 1924 Anayasasından bugüne kadar geçerlidir. Üniter, laik, ulus devlettir. Öcalan’ın dilinin altındaki bakla ise üniter, laik, ulus devlet yapısını bozarak, fedaratif sistem ve özerkliktir. Yani yeni paradigma, yeniden Sevr’i hortlatmaktır.
Yalnız beyler, biz bu filmi 104 yıl önce izledik. Türk halkı “Aynı nehirde iki defa yıkanmayacak” kadar bilgi, birikim ve tecrübeye sahiptir.
Öcalan’la görüşmeye giden Sırrı Süreyya Önder “Cumhuriyetin ne hayrını gördük… Said-i Nursi önder kabul edilmeli” önerisinde bulunuyor.
Boşuna bu ittifaka biz adım adım Sevr paradigması demedik. Şimdi filmi yaklaşık 105 yıl geriye alalım, Vahdettin Sevr haritasına teslim olmuş, ille de tacım, ille de tahtım diyordu. İktidar Suriye’ye girip Emevi Camii’nde namaz kılıp, Vahdettin’nin mezarını ziyaret etmek için sabırsızlanıyor. Dürrizade’nin, İskilipli Atıf Hoca’nın, Atatürk’e idam fetvası yazan Mustafa Sabri’nin heykellerini dikiyor. Hepsi de İngilizlerin pışpışladığı kişiler ve Sevr taraftarlarıydı. Sırrı Süreyya Önder de Said-i Nursi’yi önder kabul ediyor.
İşte size adım adım SEVR paradigması. Tarih tekerrür ediyor. Saray ise yeter ki tacımı, tahtımı koruyum derdinde, emperyalizmin ise ağzı kulaklarında. İşte size yeni paradigma. İster yiyin, isterseniz yanında yatın!
Not: Tüm okuyucularımın yeni yılını kutluyor sağlık mutluluk ve esenlikler diliyorum.