28 Kasım 2022 Pazartesi günü “Altılı Masa” tarafından “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” başlıklı bir anayasa değişikliği taslağı yayınlandı.

“TBMM'ni vesayetten kurtaracağız” denildi.

“Seçim barajını % 3'e düşüreceğiz” denildi.

“Parti hürriyetini güçlendireceğiz” denildi.

“Cumurbaşkanı'nın veto yetkisi kalkacak” denildi.

“Sorumluluktan kurtulan bir cumhurbaşkanı kabinesi yerine Meclis’e karşı siyasi sorumluluğu ve yüce divanda aklanma hakkı olan Başbakanlık ve Bakanlık Kurulu'nu yeniden kuracağız” denildi.

“Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu kurulacak” denildi.

“Kapatma davası TBMM iznine bağlanacak” denildi.

“YÖK kaldırılacak” denildi ve bunun gibi çok olumlu sözler söylendi.

Ama bu taslakta, cumhurbaşkanı için “Cumhurbaşkanı 1 dönem ve 7 yıl için seçilecek” ifadesi de yer aldı.

Yani “Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek” denildi.

Neden böyle bir ifade, bu taslakta yer aldı? Düşündürücü olmuştur.

Oysaki böyle bir durum, hiç tartışmasız “yarı başkanlık sistemi” demektir.

* * *

17 Ocak 2017 günlü “Başkanlık, Başkanlık ve de Başkanlık” başlıklı yazımda şöyle bir tespit yapmıştım:

“Başkanlık sistemine geçilince artık geri dönüş yoktur. Yeniden parlamenter sisteme dönüş yoktur. Kurucuların kurduğu, 93 yıldır uygulanan sisteme geri dönüş yoktur. Bundan sonra Türkiye'nin kaderi, bu sistemle belirlenecektir. A'dan Z'ye siyasal sistem, bu sisteme göre inşa edilecektir” demiştim.

Çünkü “başkanlık sistemi” bize, başta ABD olmak üzere Batı’nın bir dayatması idi…

Zaman zaman dillendirilmiş, gündeme getirilmek istenmişti.

Nitekim Atatürk “başkanlık” isteklerini reddetmişti.

Amerika'yı örnek göstererek başkan olmasını isteyenlere “Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığı birleştirmeyi asla düşünmedim” diyerek reddetmişti.

Bülent Ecevit, “Başkanlık sistemi, Türkiye için çok tehlikeli olur” demişti.

Ama Necmettin Erbakan, özellikle partisinin programına koymuştu.

Milli Nizam Partisi'nin (MNP) 1969 programında, Milli Selamet Partisi'nin (MSP) 1973 programında ve 1973 seçim beyannamesinde “başkanlık sistemi” vurgulanmıştı.

Alpaslan Türkeş, “Tarih ve töremize uygun olarak ‘başkanlık sistemini’ savunuyoruz” demişti.

Turgut Özal ise başkanlık tartışmasının önünü daha da açmıştı.

23 Nisan 1987 günlü Hürriyet gazetesinde, “Ben, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini daha demokratik buluyorum” demişti. Ve TÜSİAD'ın “Görüş” adlı dergisinde, “İlk 10-15 ülke arasına girmek istiyorsak, başkanlık sistemi şart” demişti.

Ve de Süleyman Demirel… Türk siyasetine tam 50 yıl hükmetmiş bir kişilik...

Eylül 1997'de “Türkiye başkanlıktan kaçamaz” demişti. 2005 yılında, Akşam gazetesine verdiği bir röportajda ise “Elbette Türkiye başkanlık sistemine geçecektir” demişti.

Yani Atatürk'ün sıcak bakmadığı, Ecevit'in “çok tehlikeli” dediği başkanlık sistemi 60'lı yıllarda Türkeş, 70'li yıllarda Erbakan, 80'li yıllarda Özal, 90'lı ve 2000’li yıllarda Demirel tarafından dillendirilmiş, siyasetin gündemine sokulur olmuştu.

16 Nisan 2017’de yapılan referandumla da Türkiye başkanlık sistemine geçmişti.

Elbette bugünkü siyasi partilerin geçmişi idi bu liderler ve de yönettiği siyasi partiler. Ve de Demirel ve Özal, Batı ekonomi politikalarının Türkiye’deki sözcüsü idiler.

* * *

Yukarıda da belirttiğim gibi, 6’lı masanın “cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek” demesi, “yarı başkanlık sistemi” demektir.

Siyasi literatürde bunun adı budur; başka da bir izahı yoktur. Ve de bu bakış, başkanlık sistemine tümüyle “hayır” diyememek demektir.

Daha keskin olarak ifade edilirse “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” inşasını sulandırmak demektir. Başkanlık sistemine açık kapı bırakmak demektir.

Ayrıca, parlamenter sistemin bile tam oturamadığı, tam sindirilemediği ülkemizde “yarı başkanlık sistemi”, “başkanlık sistemi” gibi uygulanır olacaktır.

Çünkü halkoyuyla seçilecek bir cumhurbaşkanı:

Her şeyden önce siyasi bir kimliktir. Halktan oy isterken siyasi vaatlerde bulunacaktır.

% 50’nin üzerine oy alarak seçilen bir cumhurbaşkanı, herhalde Saray’da ya da Çankaya’da “yiyip, içip yatmaya gidiyorum” demeyecektir.

Siyasi söylemlerle, vaatlerle partizan bir kavganın sonucunda cumhurbaşkanı olan bir kimlik, elbette elbise değiştirir gibi tüm siyasi değerlerinden uzaklaşır olamayacaktır.

Bu nedenlerle, maalesef demokrasi kültürünün tam yerleşemediği, demokratik kurumların yeterli işleyiş kazanamadığı ülkemizde, anayasa değişiklik taslağında yer alan bu bakış, “başkanlık sistemine hayır” diyen bakışın yumuşatılmış bir ifadesi olmuştur.

Oysaki “Başkanlık Sistemine Hayır” diyerek “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” söylemi, 6’’lı masanın en önemli yapıştırıcı gücü olmuştu.

Sonuçta diyebiliriz ki, ya “başkanlık sistemi” ya da “parlamenter sistem” diyerek ilkeli ve net bir tavır koymak, daha inandırıcı siyasi bir duruş olacaktır.