Türkiye, günlerdir 6 yaşındaki bir kız çocuğunun, babası Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel tarafından 29 yaşındaki bir müridiyle imam nikâhı ile evlendirilip, yıllarca istismnar edildiğini konuşuyor. H.K.G. düzensiz adet görmesi nedeniyle hastaneye gittiğinde, doktorun çocuğun cinsel istismara uğradığını anlayıp, ihbar etmesi sonucu, dava açılmış, fakat yargı da görevini tam olarak yapmamış olacak ki, çocuğa istismar yıllarca devam ediyor. Çocuğun çığlığını muayene eden doktorun ihbarına ve yürekli bir savcının olaya el koymasına kadar kimsecikler duymuyor.

Mağdurun fotoğraf, ses kaydı gibi pek çok delille şikâyetçi olmasına rağmen, iki yıl boyunca dava açılmamış olması ise başka bir düşündürücü konudur.

Savcılığın iddianamesine göre, çocuğa yıllarca tecavüz edildiği anlaşılıyor. Çocuğun duyguları ve dünyası öylesine sömürülmüş ki, savcılığın iddiasında yazılanları ve bazı basın organlarına yansıyanları benim burada yazmaya yüzüm kızarıyor.

Çocuğun eğitici bir radyo programında dinledikleri ve sosyal medyada tanıştığı bir kadının yol göstermesi ile ışığı yakalama olanağına kavuşuyor. Şimdi anlıyor muyuz iletişimin ve sosyal medyanın gücünü! Onun için iktidar sosyal medyayı susturmak istiyor. O iletişimin gücü sayesinde İran’da kadınlar mollalara kök söktürüyor.

Asıl buraya nasıl gelindi? Laik cumhuriyet bu durumlara nasıl düşürüldü? Bunları sorgulamamız gerekiyor. 1950’de Demokrat Parti ile başlayan cemaat ve tarikatlara tanınan imtiyazlar 70 yılda ülkeyi bu hale getirdi. Gazeteci Fatih Polat’ın deyimi: “Cemaat ve tarikatlar 12 Eylül ile desteklendi, Özal ile palazlandı, AKP ile şaha kalktı.”

Ulaştıkları gücü 15 Temmuz’da gördük. Meclisi bombalayacak, onlarca asker, polis ve sivili öldürecek güce ulaştılar. Bunlar bir dönem iktidarın ortaklarıydı. “Ayrı yollardan aynı menzile koşuyorlardı”. İktidar şimdi başka tarikatlarla iş tutuyor. Sanırsın bu tarikatlar farklı. Belli güce erişince, onların da kuşkusuz 15 Temmuz denemeleri olacak.

Ülkemiz H.K.G.’nin yaşadıklarında sadece tarikatların istismar gerçeği ile yüzleşmiyor, aynı zamanda laikliğin yok edilmesi ile hangi karanlık çukurlara yuvarlanacağımız ile de yüzleşiyor. Tarikat ağlarına düşen çocukların sahipsizliğine de tanık oluyoruz.

Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi E.K’nın bir cemaat evinde yaşamına son verişini günlerce konuşmuştuk.

Yine mart ayında İstanbul Esenler’de, özel bir tarikat yurdunda yurt görevlisinin çocuklara şiddet olayını, sosyal medyaya sızdırması sonucu, konuyu günlerce konuştuk.

Yalova’da yine bir tarikat yurdunda 12 yaşındaki U.E., yurtta Kuran ve Türkçe dersi veren 26 yaşındaki M.Z. tarafından tecavüze uğramıştı.

Antalya’daki tarikat yurdunda aşçı olarak çalışan İ.G. tarafından satırla başı kesilerek öldürülen üniversite öğrencisi M.S. T. Birkaç ay önce gündemimizdeydi.

Aladağ’daki ruhsatsız tarikat yurdunda yanarak ölen, onlarca kız çocuğunu henüz unutmadık.

Karaman’daki Ensar Vakfı’na ait yurtta 46 erkek çocuk cinsel istismara uğramış, Eski Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu: “Bir kereden bir şey olmaz”, “Ensar Vakfı'na güvenimiz tamdır “ demişti.

Şimdiki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 2016 yılında gazetecilere “küçüğün rızası varsa” diyerek skandal açıklamalar yapmıştı.

Aile ve Sosyal politikalar Bakanı Ayşenur İslam, böylesi olaylar karşısında “Çocuklara çığlık atmayı öğretin.” demişti.

Şimdi soruyoruz, oyun çağındaki kız çocuğu, daha 6 yaşında 29 yaşındaki adamın koynuna sokulurken “çığlık” atmadı mı? Başta anne, baba, komşular, duydu mu bu çığlığı? Olaya iki yıldır dava açmayan yargı, çocuğun yerine yetişkin birini muayeneye sokan yakınları, sahte kemik raporu veren doktorlar, duydu mu bu çığlığı?

Vicdan sahibi bir doktor ihbar etmese, yürekli bir savcı olaya el koymasa, yürekli bir gazeteci Timur Soykan olayı yazmasa, bu kara, karanlık paslı kilidi kim kıracaktı? Soruyoruz, toplumun vicdanı kim olacaktı?

Türkiye’de çocuk gelin sayısı 400 binlere ulaşmış, bu da her gün binlerce çığlık atılıyor demektir. “Yüreklerin kulakları sağırsa” çığlığı kim duyacak?

Önceki Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in ünlü sözü: “Laiklik insan olmaktır” demişti. Tüm bu başımıza gelenler laiklikten sapmanın sonucudur. Çocuk gelinleri, onların çığlığını duymak için, önce insan olmak gerekiyor.