8 Ağustos 2025’te Beyaz Saray’da Donald Trump, İlham Aliyev ve Nikol Paşinyan arasında, bir anlamda Trump’ın arabuluculuğu ve ısrarıyla Zengezur Koridoru üzerinde anlaşma sağlandı. Bu koridorun işletilmesi ve güvenliği 99 yıllığına ABD denetimine verildi.

Koridor Ermenistan sınırları içinden geçerek Azerbaycan ile Azerbaycan’a bağlı Nahcivan Özerk Cumhuriyetini birbirine bağlayacak. Bu geçitin, yalnızca iki bölgenin birbirine bağlanmasının çok ötesinde bir işlevi olacak.

Koridorun açılmasıyla Orta ve Doğu Asya ülkeleri ile Türkiye üzerinden Batı ülkeleri arasında yürümekte olan alışverişin karayoluyla kolaylaşması ve mal alım satımının hızlandırılması sağlanmış olacak.

Anlaşmanın 9. Maddesine göre;

"Bölgedeki tüm ekonomi ve ulaşım bağlantıları açılacaktır. Ermenistan Cumhuriyeti; insanların, araçların ve malların her iki yönde engelsiz hareketini organize etmek için Azerbaycan Cumhuriyeti'nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım bağlantılarının güvenliğini garanti eder."

Ekonomik yönden bakıldığında ülkemize belli oranda kazanç sağlayacağı kesin. Belli ölçüde diye sınırlama getirmekle koridorun işletmesinde Türkiye’ye ne kadar pay verileceği, Türkiye üzerinden Batı’ya transit geçecek ticari maldan ne kadar ücret alınacağına ilişkin bir açıklama henüz gelmedi. Belki de bunu konuşmak için henüz erken.

Buraya kadar projenin küresel çapta ekonomik getirisi üzerinde duruldu. Projenin bir de öteki yüzünü görmeye çalışalım.

Ermenistan’la doğrudan karayoluyla ilişkisi devam eden İran’ın koridorun işletmesinin ABD’ye verilmesine itirazı var. İlişkisi kopabilir. ABD, denetimindeki bu koridordan İran’ın alışverişini durdurmaya karar verirse İran’ın endişe ettiği ticaret rafa kalkmış olur ki anlaşmanın İran açısından en can alıcı noktası budur. Bu duruma dikkatleri çekmek isteyen İran daha 2024’te şu açıklamayı yapmıştı;

“İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi projeyle ilgili, İran'ın komşu ülkelerinin sınırlarında herhangi bir değişikliğin ülkesi için kırmızıçizgi anlamına geldiğini ve ‘tümüyle kabul edilemez’ olduğunu söyledi.”

Samiaydogan1

Tahran başından beri Kafkaslar'da "jeopolitik değişiklikler" istemediğini belirtiyor ve projeye itirazını yükseltiyor.

Bu projeyle İran’ın savunma sistemine bir de kuzeyinde konuşlanma doğacaktır. Bu aşamaya dek İran kuzey sınırının güvende olduğunu düşünüyordu. Petrolünü satamayan, iç karışıklıklar yaşayan, İsrail (dolayısıyla ABD) saldırılarına açık, demokrasinin zerresinin bile olmadığı İran bu kadar savunma giderlerini karşılayabilecek midir?

Tahran’da stratejistler çok haklı olarak İsrail-İran savaşının boyutlarını değerlendiriyor ve ülkesinin Körfez Arap emirliklerindeki İngiliz-Amerikan askeri varlığıyla güneyden, Yumurtalık ve Kürecik üsleriyle batıdan, Afganistan ve Pakistan sınırlarındaki geçirgenlikle doğudan kuşatılmış olduğunu düşünüyor. Bu arada Körfez ve civarındaki Amerikan nükleer başlık taşıyan füzelerle donatılmış savaş gemilerini de unutmamak gerekiyor. Doğu Akdeniz’de, Güney Kıbrıs’ta konuşlu İngiliz ve Amerikan gemilerinin varlığı da somut olarak duruyor karşımızda. Şimdi de, bu koridorla, kısa olmasına karşın kuzeyden kuşatılacağını görüyor. Bütün cephelerden sarılmış bir İran, üstüne üstlük Amerikan ve Batı ambargosu yaşayan İran doğaldır ki bu anlaşmayı tehdit olarak algılıyor. Bu koridordan yalnızca ticari mal geçişi mi gerçekleşecektir? Amerikan askeri gücü yalnızca koridor güvenliği ile mi sınırlı kalacaktır? Hem koridor güvenliği kime karşı sağlanacak? Bu geçide kim karşı çıkacak, kim sabote edecek?

Toprak bütünlüklerinin Suriye ve Irak’ta yaşanan savaş ortamlarıyla bozulduğunu izlediğimiz gibi, İran’ın toprak bütünlüğünün bozulması, bizi doğrudan ilgilendirir ve Batı çevrelerinde dillendirildiği duyulan söylemlerle ülkemin de emperyalist stratejilerde hedef ülke olduğu gerçeği çarpıcı bir biçimde önümüze konur.

İsrail’in İran’a saldırısı yalnızca ateşkes aşamasındadır. İsrail İran’a her an yeni bir saldırı başlatabilir çünkü hedefine İran’ı dağıtmayı, Yugoslavya’da olduğu gibi küçük ülkeciklere bölmeyi, ABD ve Batı’ya bağımlı bir İran yaratmayı düşleyen emperyalist güç bu stratejisini hiç değiştirmedi.

Şimdilik her girişim sus-pus dönemi yaşıyor. Taraflar savaş yığınakları yapıyor.

Yarın neler yaşayacağımızı öngörebiliyor muyuz?

Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağıtılmasından sonra küresel denge emperyalizm lehine bozuldu. Bu hegemonyayı kıracak güç tüm ülkelerin emekçi sınıflarıdır. Örgütlenmeli ve dünyayı felakete sürükleyen savaş ve işgal politikalarını terk edip barışçıl politikaları yaşama geçirmelidir.

Samiaydogan2