Yüzyıllar boyunca uygarlıkların buluştuğu, dillerin ve kültürlerin harmanlandığı İzmir hem Akdeniz’in serinliğini hem de Anadolu’nun sıcaklığını taşır kalbinde. İzmir, sadece bir şehir değil; hatıraların, direncin ve özgürlüğün sembolüdür. Gün batımında kızıllığa boyanan ufkuna bakarken, insan geçmişle bugün arasında ince bir köprüde yürüdüğünü hisseder. İşte böyledir İzmir.

Bir zamanlar İzmir, iki ayrı kimlik taşırdı: “Gavur İzmir” ve “Müslüman İzmir.” Liman kalesi çevresinde ve deniz kıyısında yaşayan Hıristiyan nüfus, “Gavur İzmir” olarak adlandırılırken, iç kesimlere, Kadifekale’ye doğru uzanan mahallelere ise “Müslüman İzmir” denirdi. Osmanlı Devleti, bu ikiliği ortadan kaldırmak için yıllarca Liman Kalesi’ni kuşatır; fakat bir türlü ele geçiremez.

1402’deki Ankara Savaşı’ndan sonra Ege kıyılarına inen Emir Timur, Osmanlı’nın başaramadığını başarır. Yedi yıl süren kuşatmaların açamadığı kapılar, Timur’un iki haftalık kuşatmasıyla açılır. İzmir’in bu ikiliği sona erer; şehir, tek bir Türk yurdu hâline gelir. Böylece Emir Timur’un kılıcı, İzmir’in kaderinde derin bir iz bırakır.

Yüzyıllar sonra, 1919’da İzmir Yunan işgali altına girer. Yine Gavur İzmir-Müslüman İzmir olayı. İşgalin ardından başlayan Millî Mücadele, Samsun’dan Erzurum’a, Sivas’tan Ankara’ya uzanan bir direniş zinciriyle büyür. Sakarya Meydan Muharebesi kazanılırken, Anadolu’nun dört bir yanına umut dalga dalga yayılır. Bu heyecana yürekten ortak olanlardan biri de o yıllarda Sovyetler Birliği bünyesinde özerk bir cumhuriyet olarak varlığını sürdüren Buhara Cumhuriyetidir. Buhara Cumhuriyetini resmi olarak ilk tanıyan ise Ankara Hükümetidir. O zamanlar Ankara Hükümeti Buhara Cumhuriyetine de bir Büyükelçi ataması yapar.

Buhara, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesini kendi mücadelesi gibi görmüş, kardeşlik duygusuyla Anadolu’ya el uzatmıştır. Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olan ve adı yabancı kaynaklarda Polat Usmon Khodzhayev olarak geçen Osman Kocaoğlu, Ankara Hükümeti Büyükelçisinin de aralarında bulunduğu bir heyeti Ankara’ya gönderir. Heyet, Emir Timur zamanında yazılan el yazması Kur’an-ı Kerim ile Timur’un kılıçlarının da olduğu çok kıymetli hediyeler ile beraber Ankara’ya ulaşır.

Mustafa Kemal Paşa, 07 Ocak 1922 tarihinde heyeti Mecliste kabul eder ve orada bu anlamlı hediyeleri alırken şu sözleri ifade eder: “Buhara halkının Türkiye’deki kardeşlerine hediye olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim ile Türk ordusuna takdir nişanesi olarak yolladığı kılıç, dinin hakkını ve hakka hizmet eden gücü temsil eden son derece kıymetli ve büyük iki hatıradır. Bu emanetleri alırken kalbim heyecanla doldu. Din ve kan bağıyla bağlı olduğumuz Buhara halkının isteğini yerine getirerek, mukaddes kitabı milletimize, aziz kılıcı da İzmir Fatihine teslim edeceğim.”

Buhara heyeti üç adet kılıç getirmiştir. Bu kılıçlar Timur zamanından kalma, kınları yakut taşlarıyla süslü özel kılıçlardır. Bunlardan biri Mustafa Kemal Paşa’ya, biri Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, üçüncüsü ise İzmir’e girecek ilk kahraman komutana verilmek üzere Ankara’ya gönderilmiştir. Buhara heyetinden Recep Bey, o an tarihe geçen şu sözleri söyler:

“Zamanında Timur, bu kılıçla İzmir’i Türk yaptı. Şimdi yine bu kılıç İzmir’i Türk yapacaktır.”

Türk ordusu tarafından 26 Ağustos 1922'de başlatılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı'nın son safhasıdır. Çalköy'de bulunan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa 1 Eylül’de ordulara bir bildiri yayımlayarak tarihî "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri emrini verir.

Taarruz emri ile birlikte İzmir yönüne doğru ilerleyişe geçen Türk ordusu birliklerinin en önünde Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu vardır. 8 Eylül tarihinde Mehmetçikler Manisa’yı kurtarır. 8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan gün Şerafettin Bey’in emrindeki müfreze, Sabuncubeli’nden İzmir’e doğru hareket eder. Bornova ovası işgal edilir. Bir kısım, kuzeyden Bayraklı’ya kadar ilerler. Bir kısım Menemen üzerinden Karşıyaka’ya iner. Daha sonra bu unsurlar birleşir. Sokak çatışmaları sonrası Bornova Hükmet Konağı kurtarılır. Daha sonra Alsancak üzerinden Konak Meydanı’na gelinir. Hükümet Konağında Yunan bayrağı asılıdır. Boynu ve kolundan yaralı olan Şerafettin Bey, konağın merdivenlerini hızlıca çıkarak Türk Bayrağı’nı göndere çeker.

TBMM Orduları Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Buhara hükûmetinden emanet bu kılıcı 15 Eylül 1922 tarihinde yapılan bir törenle Şerafettin Bey'e verir. Yüzbaşı Şerafettin ayrıca savaşta gösterdiği olağanüstü başarılardan dolayı Binbaşı rütbesine terfi ettirilir ve kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edilir. 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu ile Mustafa Kemal Atatürk tarafından kendisine "İzmir" soyadı verilecektir.

İzmir’in kurtuluşu, sadece bir şehrin değil, bir milletin yeniden doğuşunu simgeler. Emir Timur’dan Mustafa Kemal’e uzanan o kılıç, tarih boyunca tek bir şeyin sembolü olur.

“Bağımsızlık ve Özgürlük”

Kaynak: HaberTürk Tv-Tarihin Arka Odası Murat Bardakçı-Prof. Dr. Timur Kocaoğlu https://www.youtube.com/watch?v=67dOAb2u8PU

Prof. Dr. Kemal Arı’nın Konferans Konuşması https://kentege.com.tr/ataturkun-serafettin-yuzbasiya-verdigi-timurun-kayip-kilici-nerede/